anasayfa
< kosmos < terapi
önceki sayfa

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
PSİKİYATRİ KLİNİĞİ'NE BAŞVURAN 10 EŞCİNSELİN
ÖZELLİKLERİ VE TERAPİ YAKLAŞIMLARI


Uzm. Dr. M. Levent Soylu
Prof. Dr. Bekir Aydın Levent
Uzm. Dr. Şükrü Uğuz
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı
Balcalı Adana

ÖZET

Eşcinsellerin sağaltımı ile ilgili yayınlar ülkemizde oldukça azdır. Benzer çalışma daha önce 9. Ulusal Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Kongresinde daha sınırlı sayıda olgu ile sunulmuştur. Bu yazıda kliniğimize son altı ayda başvuran on eşcinsel (homoseksüel) olgunun özellikleri, başvuru nedenleri, ek psikopatolojiler, terapi süreci ve terapide karşılaşılan güçlükler teorik bilgilerle desteklenerek incelenip, tartışılmıştır. Olgular geriye dönük taranmıştır. Olguların yaş ortalaması 17,5'tir ve en çok başvuru cinsel işlev bozukluğu ile olmaktadır. Ancak tüm olgular toplumsal ve kültürel baskılardan yakınmaktadır. Başvuranlar ergen grubunda yer aldığından bu konu üzerinde ayrıca durulmuştur. Ülkemizde ergen eşcinsellerle çalışırken karşılaşılan güçlüklerin bazıları, aile desteğinin olmaması, terapistin kendisindeki ya da başvurandaki homofobinin farkında olmaması, yardımcı organizasyonların eksikliği ve eşsiz başvurular gibi görünmektedir.


Anahtar Sözcükler: Eşcinsellik (Homoseksüalite), ergen, cinsel işlev bozukluğu, terapi.

GİRİŞ:

Her çocuk ergenlik dönemine çocukluk çağının yasak erotik duygu ve dürtülerinden oluşan büyük bir yükle girer. Bu dönemde ergen kendisi ve ana-babasıyla arasında fiziksel ve duygusal bir sınır koymaya çalışırken, yaşıtlarının değerlerini benimsemeye ve onlar tarafından kabullenilmeye çalışır. Bu dönemde cinsel dürtülerin kazandığı yeni anlam ve güç çoğunlukla korkutucudur. Cinsel kimliğin gelişiminin bir devamı olarak ergen eşcinselde homoerotik fantezilere yoğunlaşma ve bu fantezilerle mastürbasyon yapma, diğer erkeklere ilgi duyma ve eşcinsel deneyimler görülür. Bu süreç sonunda çoğunlukla kişi kendisini eşcinsel diye isimlendirir (self-labeling) ya da bir "kendini bulma"dan (coming-out) söz eder.1

Eşcinsel olmayan (heteroseksüel) yaşıtlarına göre çok daha fazla suçluluk duygularıyla ergenliğe giren eşcinselin öz güveni, çoğunlukla babasıyla yaşadığı sorunlar, farklı hissetme, yaşıtları tarafından dışlanma, toplumda hor görülme gibi nedenlerle zedelenebilir. Kendisini ve cinselliğini hastalıklı ya da iğrenç gibi algılayabilir ve bu da homoseksüel ilişkiden uzak durmasına, ya da ilişkide bulunduğu halde kendisini homoseksüel diye tanımlamasına engel olur (homofobi). Bu dönemde ortaya çıkan gerginlik nedeniyle kişi anksiyete yaşar ve zamanla savunma sistemleri etkisiz kalarak nevrotik açmazlara doğru sürüklenebilir.1,2

Evlilik, çocuk sahibi olmak, din ve ahlâk normları gibi değerlerin çok fazla önemsendiği, erkek çocuğa fazlaca değer verildiği ve cinsel rollerin kesin sınırlarla ayrıldığı ülkemizde eşcinsellerin bir azınlık grubu olarak, kendi içlerinde, kendilerine özgür bir alt kültür kapsamında, yaşadıkları bildirilmektedir. Bu nedenle toplumdan soyutlanma, onaylanmama, hatta küçümsenme ve aşağılanma endişesi içinde daha anksiyeteli ve depresif olarak yaşadıkları bildirilmiştir.3,4

Eşcinsellerin cinsellikle ilgili yakınmaları, cinsel işlev bozuklukları ve yönelim bozukluğu (örn: eşcinsel olmakla ilgili kaygılar, karşı cinsle ilişki kurabilme isteği) biçiminde iki ana başlık altında toplanmıştır.5

Gordon yaptığı gözden geçirme sonucu, Masters ve Johnson terapisiyle birlikte eşcinsel-destek (gay affirmative) terapisinin uygun olduğu sonucuna varmıştır.7 Bhugra ve Wright yukarıda adı geçen yazarlara katılmakla birlikte eşcinsellerin cinsel sorunları ile ilgilenirken dikkate alınması gereken konuları aşağıdaki gibi özetlemişlerdir.
  1. Terapist kendi duygularının farkında olmalı homofobisini tartmalıdır ve uğraşamayacaksa başvuranı uygun bir terapiste sevk etmelidir.
  2. Eşcinselin homofobisi araştırılmalıdır.
  3. "Kendini bulma" (coming-out") terapist tarafından bilinmeli ve öz-güven ve kimlik krizi açısından diğer eşcinsellerin desteği sağlanmalıdır.
  4. Başvuran AIDS hakkında bilgilendirilmelidir.
  5. Sağaltım sırasında eşcinsel alt kültürü göz önüne alınmalıdır (daha farklı deneyimler yaşama isteği-gecelik ilişkiler vs.)
  6. Terapist onaylayıcı-destekleyici (affirmative) olmalıdır.
Heteroseksüelliğe dönüşme isteği ile ilgili bazı analitik yaklaşım ve davranışçı terapiler mevcut olup başarıları oldukça şüpheli görünmektedir. Bu terapiler eşcinselliği heteroseksüellikten daha az arzulanır hale getirmeye ya da eşcinsellikten alınan zevki azaltmaya yöneliktir; gerçekten iyi motive bir grupta bile sağlanacak çözümün çok yüksek oranda geçici olacağı ve kişinin fantezilerini değiştiremeyeceği bildirilmiştir.1

Bancroft'a göre eşcinselliği heteroseksüelliğe dönüştürmeye çalışmak, toplumun bu konudaki olumsuz tutumuna katkıda bulunmaktan başka bir işe yaramaz. Bancroft başvuranın aslında bu dönüşümü, baş edemediği çeşitli baskılar nedeniyle istediğini bildirmiştir. Ona göre terapist, toplum baskısı ve başvuran için en iyisini yapma konusunda bir ikilem içinde olmamalı, en azından homoseksüelliği kabullenmeyi bir alternatif olarak başvurana sunmalıdır."8

Yöneliminden mutlu olmayan motive eşcinseller için diğer bir yaklaşım biçimi heteroseksüel yeni bir ilişkiyi keşfetmelerine yardımcı olmak ve bu süre boyunca izlemektir. Terapist, başvuranın o anda üstündeki baskıları ve neden başvuruda bulunduğunu ortaya çıkarmalı ve terapinin hedefini netleştirmelidir. (örn: bazıları terapiste yalnızca güvence ya da izin almak için gelmiş olabilir.)

Eşcinselliği kabullenmiş ve terapiye devam etmek isteyenlerde aşağıdaki konular dikkatle ele alınmalıdır:
  1. Eşcinsel duygular ve aşkla ilgili suçluluk duyguları,
  2. Aynı cinsten biriyle beraber "kapalı" bir ilişki kurmanın yaratacağı zorluklar,
  3. Eşcinsel ilişkiden kaynaklanan cinsel güçlükler,
  4. Toplumla ilgili ortaya çıkabilecek çatışmalar.
Bütün seçenekler sunulduktan sonra kişi heteroseksüel ilişkide ısrarlı ise, başvuranla ilk olarak fantezi çalışmaları yapılır ve geçiş fantezileri kullanılır (Cinsel ilişki kuran heteroseksüel bir çifti hayal etme gibi) bu arada fanteziler sırasında ortaya çıkan iğrenme, kaçınma gibi davranışlar ve duygular, tartışılır ve gerekirse desensitizasyon uygulanabilir.9,10 Diğer bir alternatif eşcinsel fantezilerle uyarıldıktan sonra orgazma yakın bir basamakta heteroseksüel bir fanteziye geçilmesi ve orgazmın sağlanmaya çalışılmasıdır (orgazmik yeniden koşullanma). Heteroseksüel fantezi giderek daha erken canlandırılmaya başlanır. Fantezi safhasından sonra karşı cinsten biriyle yemeğe gitme, yakınlaşma ve fiziksel temas kurmayla ilgili çalışmalara geçilir.5

Yukarıda danışmanlık ve terapi ile ilgili olarak sözü edilen genel yaklaşımın dışında, Davies ergen başvuruların kendine has özelliklerinin olduğunu, bu grubun bir çok tehlikeye (güvensiz seks, özgüven kaybı, sözel, fiziksel, cinsel taciz gibi) erişkinlere göre daha fazla maruz kalabileceği vurgulamış, dikkat edilmesi gereken noktaları aşağıdaki şekliyle özetlemiştir:
  1. Başvuranın gizliliğine saygı gösterilmelidir.
  2. İzin verilmesi durumunda aile görüşmesi yapılmalı, ailenin ergeni ya da kendisi suçlaması önlenmelidir. Aileye ergeni izole etmenin doğuracağı kötü sonuçları bilimsel bir biçimde anlatmalıdır
  3. Eşcinsellik hakkında daha ayrıntılı bilgi verilmelidir.
  4. Sorunun kişinin eşcinselliği değil homofobisi olduğu vurgulanmalıdır.
  5. Ergenle öz-güven arttırıcı çalışmalar yapılmalıdır.
  6. Ergen ve aile için ayrı ayrı hizmet veren güvenilir kuruluşların ve yayınların listeleri verilmelidir.
  7. AIDS ve diğer riskler konusunda eğitim verilmelidir.
14 yaşının altındakilerde özellikle sık rastlanan deneme amaçlı girişimlerin geçici olabileceği ve varsa evde ya da çevrede özellikle kendi cinsinden birinin daha fazla ilgilenmesi ve çocuğun hayatında kısıtlama yapılmaması önerilmeli ve çocuğu eğilim ya da yöneliminden utanç duyması ya da hasta gibi hissetmesi önlenmelidir.11

OLGULARIN ÖZELLİKLERİ

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümüne eşcinsellik ve ilgili sorunlarla başvuran olguların hemen hepsi ergen yaş grubundaydı ve yaş ortalamaları 17,5 idi.

YAŞ 15 16 17 18 19 20
Kadın (n=2) - - - - 1 1
Erkek (n=8) 2 2 1 1 1 1

EĞİTİM Eğitim Yok Temel Lise Üniversite
Kadın (n=2) - - 1 1
Erkek (n=8) - 1 5 2


Olguların çoğunun sosyo-ekonomik düzeyleri orta olarak değerlendirilmiştir. Olguların sekizi Adana, ikisinin Antakya olmak üzere hepsinin kent-merkezinden geldiği saptanmıştır.

Hiçbir olgu başvuru anında düzenli duygusal ya da cinsel ilişki yaşadığını bildirmemiştir. Tam eşcinsel deneyim yaşadıklarını belirten 5 kişiden birisi cinselliğin yanı sıra duygusal yakınlığın da ilişkilerine eşlik ettiklerini belirtmişlerdir.

Eşcinsel Deneyim: Erkek Kadın
Tam 4 2
Kısmen 1 -
Yalnızca Fantezilerde 3 -


Aşağıda belirtilen başvuru nedenleri en önemli olarak kabul edilen yakınmaya göre düzenlenmiş olup ilk görüşmenin sonunda bildirilen nedenlerdir. İlk görüşmenin başında olguların tümü, yakınma olarak karşı cinse ilgi duymadıklarını bildirmiş ve değişmek istediklerini belirtmişlerdir. İlk görüşme sonunda terapi hedefi olarak ancak 1 kişi karşı cinse ilgi duyuma istediğini sürdürmüştür.

Başvuru Nedeni:
Erkek
Kadın
Yönelimden Rahatsızlık
(değişme isteği)
1
-
Cinsel İşlev Bozukluğu
4
-
Güvence-Onay
3
1
Diğer - 2

Cinsel işlev bozukluğu yakınması olan dört başvuranın hepsinde cinsel istek azalması vardı ve ek olarak birisinin erken boşalması vardı.

TARTIŞMA:

Bu yazıda 10 eşcinsel olgunun bazı özelliklerinden ve terapi süreçlerinden kısaca bahsedilmiştir. Olgular geriye dönük tarandığından ve katılanların sayısı az olduğundan bilgiler kısıtlıdır ve özellikle terapi sonuçları objektif araçlarla ölçülememiştir. Bu nedenle bulgular daha çok klinik gözlemlere dayanmış olup, tartışmayla iç içe geçmiştir. Ancak yazının bilimsel niteliği korunmaya çalışılmış ve kültürel çerçevede tartışılmaya çalışılmıştır.

Eşcinsellik bir çok ülkede benzer yaygınlıkta görülürken, kimi toplumlarda bu kavram tümüyle yadsınır. Bazı toplumlar diğerlerine göre daha kabul edicidir.12 Batılı gelişmiş ülkelerde oldukça iyi örgütlendikleri görülen eşcinseller, bu sayede kendi haklarını koruyabilmekte karşılaştıkları sorunlarla (izolasyon, iş bulma güçlüğü, eşcinsellere özel eğlence yerleri) daha kolay başa çıkabilmektedirler. Terapistler de bu tür organizasyonları hem eşcinsellerin hem de ailelerinin sorunlarının çözümünde destek amaçlı kullanmaktadırlar. Ayrıca bu ülkelerdeki eşcinseller kendilerine özgü cinsellik, daha sosyal bir hayat gibi özelliklerin görüldüğü bir alt kültür oluşturmuşlardır.13

Türkiye eşcinseller açısından bakıldığında daha çok reddedici ülkeler grubuna yakın gibi görünmektedir. Bu tür toplumlarda cinsiyet rolleri "gender roles" kesin sınırlarla ayrılmıştır ve kadınsı davranan erkeklere tepki vardır ve karşı cinse ait davranışlar göstermekle eşcinsellik eş tutulur. Hatta maço kültürlerde "aktif rolde" (insertor) cinsel ilişki çoğunlukla erkek baskınlığının bir özelliği gibi görülür ve "pasif roldekiler" (insertee) eşcinsel olarak nitelenir.12 Bir çok eşcinsel, ülkemizde halen çok önemsenen evlilik, çocuk sahibi olmak, din ve ahlâki değerlerin baskısı altında ciddi içsel çatışmalara ve sosyal baskılarla karşılaşmakta ve kişi kendisini eşcinsel olarak nitelemekte bile güçlük çekmekte, diğer bir deyişle "kendini bulma" süreci çok daha zor ve uzun olmakta ve homofobik özelliklerin yerleşimi kaçınılmaz olmaktadır. Daha önce sözü geçen, batılı ülkelerdeki eşcinsel destek kuruluşlarından yoksun olan bu grup daha sıkıntılı ve depresif, yer altında kalmış bir alt kültürü yaşamaya mahkum kalmaktadır.14,4

Kliniğe başvuranların hepsinin ergen yaş grubunda yer alması belki de daha önce sözü edilen "isimlendirme ve kendini bulma" sürecinin genellikle bu dönemde yaşanıyor olmasına bağlı olabilir.

Masters ve Johnson'a 10 yılda 54'ü erkek 13'ü kadın 67 eşcinsel, heteroseksüel olmak için başvururken, aynı süre boyunca 81 eşcinsel çift cinsel işlev bozukluğuyla başvurmuştur. Masters ve Johnson cinsel işlev bozuklukları için eşcinsel olmayanlara uyguladıkları terapiyi aynen kullanmış ve olumlu sonuçlar aldıklarını bildirmişlerdir.6 Kliniğimize başvuran olgular batı ülkelerindekilere benzer şekilde en sık cinsel işlev bozukluğundan yakınmaktadırlar. İlk başvurudaki yakınmalarında; bütün olgular heteroseksüel olmak istediklerini belirtmişler, ancak aynı görüşmenin sonunda, durumlarının ve duygularının normalize edilmesi ve kabul edici bir yaklaşımın ardından yalnızca bir kişi terapi hedefi olarak heteroseksüel ilişki kurmak istediğini sürdürmüştür. Yoğun homofobik özellikleri olduğu görülen bu olgu, anne ve babasını memnun etmek için değişmek istediğini belirtmiştir. Diğerleri cinsel işlev bozukluğu ya da diğer uyum sorunlarından yakınmışlardır. Cinsel işlev bozukluğu tanısı konulan 4 olguda da cinsel işlev bozukluğu olarak isteksizlik olması George ve Behrendt'in yayınladığı sonuçlarla uyumlu olarak değerlendirilebilir.15

Katılanların çoğunluğu çeşitli kereler heteroseksüel fantezilerle mastürbasyon, heteroseksüel ilişki gibi yöntemleri deneyip ("kendilerini zorlamışlar") bundan memnun kalmadıklarını belirtmişlerdir. Olguların biri dışında hepsi eşcinsel deneyimde bulunmuştu (mastürbasyon ya da cinsel deneyim). Hepsinin fantezileri eşcinsel içerikliydi.

Olguların psikopatolojilerine bakıldığında erkek eşcinsellerden bir tanesine borderline kişilik bozukluğu tanısı kondu. Olguların hepsinde çoğunluğu eşcinsellikle ilgili stres etkenlerinden kaynaklanan anksiyöz ya da depresif semptomlar vardı. Ancak yalnıza bir kadın eşcinsel majör depresyon tanı ölçütlerini karşılıyordu. Literatüre bakıldığında yapılan çalışmaların çoğunluğu, kişilik ya da diğer psikopatolojilerin homoseksüellerde daha fazla görülmediğini, sosyal ve psikolojik uyumsuzluğun da heteroseksüellerde benzer oranlarda görüldüğünü vurgulamaktadır. Buna zıt yayınlar bulunmakla birlikte bunlar daha çok yöneliminden memnun olmayan ya da karşı cinse ait davranış özellikleri gösteren grupları içeriyor gibi görünmektedir.

10 olgunun 5 tanesi daha önce eşcinselliklerine bağlı olarak sıkıntı duydukları için psikiyatriste başvurdukları; bunlardan ikisinin ilk görüşmeden sonra kliniğimize sevk edildiği, geri kalan üçüne sıkıntıları için selektif seratonin reuptake inhibitörü başlandığı saptanmıştır. Üç olgu da eşcinsellikle ilgili sorunlarına değinilmediğinden yakınıp ilaçlarını kısa süre sonra kesmişlerdi. Terapide karşılaşılan bu tatminsizlik belki de terapistlerin homofobilerinin ya da konuyla ilgili deneyimsizliklerinin sonucuydu.

Özgeçmişlerdeki önemli kabul edilebilecek bir nokta 10 olgudan beşinde cinsel taciz öyküsü olması idi. Taciz edenlerin hepsinin aile içinden (baba-kuzen gibi), erkek ve uzun süreli olduğu saptanmıştır. Cinsel tacizin eşcinselliğe neden olabileceği ya da cinsel rol karmaşasına yol açabileceğiyle ilgili yayınlar bulunmaktadır.16

Terapi süreci incelendiğinde; yoğun bir sıkıntı içinde ve güçlükle sorunlarını açmaya çalışan grup öncelikle daha rahat konuşmaları konusunda cesaretlendirilmeye çalışıldı. Yaşadıkları, duygu ve düşünceleri normalize edildi ve eşcinselliğin topluma ters düşmekle birlikte saygın bir seçenek olarak yaşanabileceği vurgulandı.

Heteroseksüel ilişki kurabilmeye istekli tek olgu, zaten farkında olmadan yapmaya çalıştığı orgazmik yeniden koşullanma yöntemini daha düzenli uygulama ve Bancroft'un önerdiği geçiş fantezilerini kullanma konusunda cesaretlendirildi.

Bütün olgulara eşcinsellikle ilgili korkular, aids ve diğer olası riskler konusunda bilgi verildi. Toplumdan izolasyonlarını önleyici önerilere ek olarak ihtiyaç duyanlarla öz-güven arttırıcı çalışmalar yapıldı.

Cinsel işlev bozukluğundan yakınan 4 olguya davranışçı cinsel terapi önerilerinde bulunuldu.

Kadın eşcinsel başvurunun sağaltımında; kendisini terk eden kız arkadaşının ardından yaşadığı majör depresyon tanı ölçütlerini karşılayan belirtilerinin giderilmesine ağırlık verildi.

Henüz eşcinsel deneyimi olmayan ve yalnızca fantezilerinde erkeklere ilgi duyduğunu belirten 15 yaşındaki iki ortaokul öğrencisine cinsel tercihi konusunda aceleci davranmaması önerildi. Fantezilerinde heteroseksüel ilişkilere de yer vermesi önerildi. Ancak eşcinsel yöneliminin hemen hemen tamamlandığı göz önüne alınarak ileride homofobik özelliklerinin gelişmesini engellemek amacıyla eşcinsel duygu ve düşünceleri normalize edildi. Olguların annelerine, çocuğuna model olabileceği düşünülen baba-dayı vb. daha çok vakit geçirmesi konusunda önerilerde bulunuldu ve olgular takibe alındı.

Bu on olguya uygulanan terapi objektif kriterlerle izlenmemiş olmakla birlikte terapistlerin izlenimine göre olguların 1-2 seansta anksiyete ve depresif yakınmaları hızla kaybolmuş, bunun yerine büyük şehirlere taşınma, cinsel işlev bozuklukları ile ilgili terapistle çalışma, üniversiteyi kazanma, yeni partner bulma, kendine daha fazla güven duyma gibi somut çözülebilecek sorunlarla çalışılmaya başlamıştır.

Sağaltım sırasında karşılaşılan güçlükler aşağıdaki biçimde özetlenebilir:
  1. Olguların hiç birisinin aile desteği olmaması (sadece kadın eşcinselin annesi durumu biliyor, ancak o bu durumun tedavi edileceğini varsayıyordu).
  2. Bölgede, önerilebilecek herhangi bir eşcinsellere destek organizasyonunun bulunmaması.
  3. Cinsel işlev bozukluğu ile başvuranların düzenli bir eşlerinin olmaması nedeniyle cinsel terapilerinin daha güçlükle yapılabilmesi.
  4. Güçlü toplumsal baskılara rağmen cesaretlendirme konusunda terapistin yüklendiği sorumluluk ve sınırları belirlemede yaşanan güçlük.

Sonuç:

Eşcinsellik çoğunlukla zor ve acı dolu bir sürecin sonunda oluşan bir durumdur. Artık patolojik kabul edilmeyen bu cinsel yönelim biçimini yaşayan insanlar, çoğunlukla kültürel ve toplumsal baskılardan kaynaklanan zorluklar yaşamakta, bu grubun bir kısmı sorunları için psikolojik danışma ya da sağaltıma gerek duymaktadır. Yönelimden, çevreden kaynaklanan baskıların yanı sıra, cinsel işlev bozuklukları da bu grubun yoğun olarak yaşadığı güçlükleri oluşturmaktadır. Bu konuyla ilgili yeterli eğitim almış, homofobik özellikleri olmayan ya da bu özelliklerinin farkında olan, eşcinsel alt-kültürüne saygılı, yargılayıcı olmayan terapistler, cinselliğinden nefret eden, kendine güvenini kaybetmiş insanlar yaratmak yerine, uyumlu, mutlu, üretken, cinselliğini ve sevgisini kendi tercihi doğrultusunda kullanabilen insanların oluşmasına katkıda bulunacaklardır. Yazıda sözü geçen olgularla ilgili yorum ve tartışmalar, eksikliklerine rağmen, daha kapsamlı yazı ve araştırmalar için bir başlangıç olması umuduyla yazılmıştır.



Kaynaklar:
  1. Isay RA. (1989) Being homosexual: Gay men and their development. Clays, England.
  2. Çekirge P. (1991) Psikososyal açıdan cinsellik. İstanbul. Altın Kitaplar Yayınevi.
  3. Soylu ML, Tamam L, Avcı A. (1997) Bir adağın cinsel kimlik ve işlevlere olası etkileri: Bir olgu sunumu. 3p Dergisi; 5(2)
  4. Öztürk E ve Kozacıoğlu G. (1998) Erkek eşcinsellerde (homoseksüellerde) Anksiyete ve depresyon düzeylerinin değerlendirilmesi. Güler Okman Fişek (yayın sorumlusu), IX. Ulusal Psikoloji Kongresi: 1996 Eylül 18-20: İstanbul. İstanbul Pastel Matbaası.
  5. Bancroft J. (1989) Human sexuality and its problems. Second edition. Churchill Livingstone, London.
  6. Masters W.H., Johnson V.E. (1979), Homosexuality in perspective. Little, Brown, Boston.
  7. Gordon P (1986) Sex therapy with gay man: a review. Sexual and Marital therapy 1:221-226
  8. Bhugro D. Wright B. (1995) sexual dysfunction in gay men-diagnosis and management. International Review of Psychiatry 7, 247-252.
  9. Boncroft J. (1971) The application of psychophysiological measures to the assesment and modification of sexual behaviour. Behaviour Research and Therapy.
  10. Bancroft J (1974) Deviant sexual behaviour: modification and assesment. Clarendon Press, Oxford.
  11. Davies D. (1996) Working with young people. In Pink Therapy: a guide for counsellors and thgerapists working with lesbian, gay and bisexual clients. (Eds. Dominic Davies ve Charles Neal) Open university press: Buckingham.
  12. Carrier JM (1980) Homosexual behaviour in cross-cultural perspective. In: Marmor J (ed) Homosexual behaviour; a modern reappraisal. Basic books, New York, sayfa. 100-122
  13. Davies D. (1996) Appendix 2-3 Community resources, books for clients and counsellors. In Pink therapy: a guide for counsellors and therapists working with lesbian, gay and bisexual cliets. (Eds. Dominic Davies ve Charles Neal.) Open university press: Buckingham.
  14. Yüzgün A. (1986) Türkiye'de Eşcinsellik: Dün, Bugün, Hüryüz yayıncılık; İstanbul.
  15. Draucker C.B. (1992) Counselling Survivors of Childhood Sexual Abuse. London SAGE publications.
  16. George K ve Behrendt A. (1988) Therapy for male couples experiencing relationship problems and sexual problems, in: E. Coleman (Ed.) Psychotherapy with Homosexual men and women (New York, Haworth).
Kaos GL Dergisi, Subat - Mart 2000, sayı 2


Tıklayın: önceki sayfa