Herkese Selamlar,

Öncelikle 160 mail yazacak kadar hararetli bir tartışma yaşadığımız için çok memnunum. Ancak yazan insan sayısının sınırlı olmasını, bazı görüşlere karşı çıkan yazılanların hemen boğulmaya çalışılmasını da görmek mümkün. Tartışmalarımızın demokrasi merkezli olması ayrı bir memnuniyet kaynağı. Zira en demokrat benim en sağlam anlayış benimkisi diye debelenmenin ötesinde harbiden bazı şeyleri daha netleştirdiğimizi düşünüyorum, belkide yanılıyorumdur. Yanlız bir şey dikkatimi çekti, Murat ve Mustafanın ilk mailleri dışında birbirimize öyle hakaret etmeden yazabildiğimizi, birbirimize düşüncelerimizi ifade ederken kendimizi ifade etmeye çalışışımızı, hakaret etmeden ve küfür yemeden yazışabildiğimizi gördüm. Ve farkettimki -1, 2 mailden başka- listeden çıkarılan arkadaşların meydana getirdikleri terör havasını bitmişti. Her ne kadar tahammülsüz ve -bence- faşizmin farklı bir yüzüne sahip bazı mailleri göz ardı edersek ortaya çıkan huzurlu mektuplaşma C.'nin verdiği kararın ne kadar yerinde ve zamanında olduğunu gösterdi.

Elbette bu listede çıkarılan arkadaşların (her ne kadar onlar bizim onlar için arkadaşlar tabirini kullanmamamızı kabul etmeseler de) bazı yakındaşları, fikirdaşları, cinsdaşları, kördaşları, 'sadece ben'deşleri, hisdaşları olacak. Ve elbette olaya sadece demokrasi çerçevesinden bakan iyi niyetli ve objektif bakanlar da.

Ali Baba'nın Ankara'dan gösterdiği "İlk Hedefiniz C." mailin ardından gelen ve etik adına, şan adına, demokrasi adına, dava adına "hadi arkadaşlar" davetine, "yahu tamam da neden sorusunu sormayan" birilerinin olması normaldir. Hiçbir körlük çıkarılan arkadaşların hatalarını görmezlikten gel(e)memiş, hiç bir kabalık adı geçen arkadaşların yaptığı kabalıklara ulaşamamış, (henüz) hiç bir hakaret çıkarılan arkadaşların hakaret seviyesi(zliği)ne ulaşamamıştır. Aynı söylem ve saldırgan tutumu sergileyenleri benzerliklerinden dolayı ayrımlayan katılımcıları, ruhi ve akli paranoyak sayma kabalığını es geçerek, kişileri yaptıklarından ayırmayan Mustafanın -ki bunu yanılsama saymıştır- adı geçen ve atılan arkadaşların atılmalarına sebep olan saygısızlıkları ile kişilikleri arasında bağlantı kurmamış ardından da "biz seni değil tutumunu yerdik C." sözleriyle de değişik bir çelişki çizmiştir. Söz konusu 3 kişinin kendilerine saldırması gibi bir risklerinin olmadığını bilen bazı arkadaşlar, elbette bu saldırganlıktan rahatsız olmayarak "aa ben neden başkalarının -azınlıkların- haklarını koruyayım onlar kendilerini savunsunlar" söylemiyle büyük (!) balık küçüğü yutar deyimini yaşatmışlardır. Savunmadıkları azınlıkların haklarını, bir başka azınlık haklarını savunurken C.siperhane çalışmışlar "yahu neden sadece kendiniz için demokrasi istiyorsunuz" sorusunu yüz üstü bırakmışlardır. Malumdur ki sahte bir yaklaşımla demokrasi nidaları atan bu insanların hali şu günlerde Necmettin Erbakan efendinin başına gelenle aynıdır. Hakkında yazdıklarından ötürü mahkum ettirdiği gazetecilere şimdi düşünce suçu kaldırılsın feryatları atan Erbakan, şu an içinde olduğumuz durumu da aydınlatmaktadır. Dün hakları yenenleri görmezsek ve demokrasi ama herkes için demokrasi demezsek bu gün yaşananları da davet etmiş oluruz. Tabi çıkıp yarın siz de aynı şey senin başına da gelebilir diyecek, doğrudur.. Herkes bilmelidirki Rüzgar Eken Fırtına Biçecektir.

Efendim 150 kişi adına kim nasıl karar verir! Sevgili baylar ve bayanlar, iletişim ama kesintisiz iletişim içinde olmamız gerektiği aşikardır. Sağır diplomasisi ile bir yere varamayız. Baharankara'da yaşadığım bir olayı paylaşmak istiyorum. Son gün toplantısında, söylenen her cümleye atılıp öyle değil böyledir, hayır sen bilmiyorsun(uz) doğrusu şudur vs.. bir yaklaşımla her konuşma girişimi kesilmişti. Bu rahatsız edici dikte ettirici davranış herkes gibi beni de etkiledi ve ben bunu orda dile getirdim. C. beni arayıp mail trafiğinde bir benzerini yaşadığımız aynı türden bu tavırları rahatsız edici ve son derece zararlı bulduğumu dile getirdim. Adı geçen 3lünün son 3 maillerini baz alarak konuşursak ben bu maillerin hiç birinin bu arkadaşların gerçek performanslarıyla uyuştuğunu düşünmüyorum. Tristam ve Paul'e gönderdiğim, çok beğendiğim 2 maillerini yayımlama dileğim, bu arkadaşların aslında son derece yararlı olacaklarına olan inancımdandı. Ancak kibirin kalpleri mühürlediği, dilleri keskinleştiğini de kabul etmek gerekir. Adı geçen arkadaşların bir şekilde kırılmadan uyarılması en büyük dileğimdi. Kaldıki bunu sessiz çoğunluğu konuşmaya davet ederek gösteridiğimi sanıyorum. Ama listece bunu yapamadık. Çünkü "beğenmiyorsan delete et" tarzı tavsiyeleri son derece 2 yüzlü buluyorum -yanlış anlamayınız kişileri değil ürettikleri bu tavsiyeyi 2 yüzlü buluyorum. Tabiki bu vesile ile Mustafanın söylediği sözler kişileri belirler yargısını da doğru bulmadığımı belirteyim- . Ortada bir yangın varken, "sinirlenme ester kendine bi içki al" tarzı davranışı sağlıksız buluyorum. Adı geçen arkadaşların, kişilerle eğlenmeyi bile sınır saymayarak kişiliklerle uğraşmaları ise ölümcül bir hataydı bana göre; zira buna kimsenin hakkı OLAMAZ. Beni değerlendirebilirsiniz, beğenir veya beğenmezsiniz ama özüme dair şeyleri eğlenme aracı olarak kullanamazsınız. Bu ya kaosu veya daha ileri giderek terörü destekler, her iki tarafta kaybeder..

Lambda ile ilgili tavırlara gelince. Gerek bu 3 arkadaşımızın, gerek Lambdayı ağır eleştiren (bence sadece keyfi değerlerle) diğer belli kesimin, Lambdanın onlar için bir eğlence klübü olduğunu, onlara hitap etmediğini, içeriksiz ve kof olduğunu düşündüklerini biliyorum. Eski lambdacıların dahi alaycı bir duruşla Lambdaya baktıklarını da görüyorum. Hiç ama hiç şaşırmıyorum. Çünkü Lambda onlara bir şey veremez. Çünkü Lambdadan bir çıkarları yok. Çünkü Lambda olsa da hoş olmasa da. Alacakları yokki versinler.. Kendilerini Elit ilan ettiklerini zaten mektuplarında okumuştuk. Elbetteki bu elit kesim beyenilerini ve şikayetlerini sunacak "yahu iyi de nasıl yapalım" sorusunu cevapsız bırakacaklardır. Neden bırakmasınlar ki? Sevgili C. nasıl olur da kanları böyle her mailde donan, donan kanları başlarına sıçrayan, buz gibi olan, şok olan bir kesimden böylesi bir karşılıksız davranış beklersin ki? Sen ve senin gibi gönüllüler bu alemin kendini savunamayanları cılızlarısın (Kaldıki bu guruba ben de dahilim). Ben bu bakış açısıyla zaten bu kişilerin bir şey yapamayacaklarını kabullenmiş durumdayım. Lafla peynir gemisi yürüten mail canavarlarının kalkıpta aşağıladıkları Projelerin bir tarafından tutmalarını beklemek hayal olur. Heleki adına bir şeyler yapılacak kesim Elit kesim değilken, heleki bir azınlık(!)ken heleki zayıf insanlarken. Bunun yerine bu iş için zamanını, emeğini, sevgisini ve kişiliğini ortaya koyanlara saldırı varken. Düşünüyorum da şu mail listesinin Lambda gibi organizasyonlara ne verebildiğini, çok da bir şey sayamıyorum.

Listeden çıkarılan arkadaşlarımızın suratlarının yıkanamayacak kadar kirli olduğunu bilen arkadaşlar elbette bunun yerine çıkartma kararına ve kararı veren(ler)e saldıracaktırlar. Mail listemizin Sürahi teyzeleri olarak sürekli şikayet eden, "Söyle şu yandaşlarına" gibi bir tarzı da elbette normal buluyorum. Listeden birilerinin çıkarılma koşullarını konuşmamış olmadığımızı hatırlatarak neye göre adam çıkaracağımızı veya çıkaramayacağımızı sormak isterim. Bir zamanlar adını ve adresini verip buluşmak isteyenler arasın tarzında gelen bir mektup sonucu, ilgili kişi ihraç edilmiş kimse de "yahu napıyorsunuz bunlar da bir azınlık onlarında hakkı var" diye demokrat kesilmemişti. Çıkarılan 3 kişinin yeniden alınmasıyla "tartışmalarda kişiler arası diyaloglar onları belirler" ana fikri kabul edilmiş demektir. Bu da her türlü tavırı kabul edeceğiz demektir. Örneğin biri tartıştığı birinin adını, adresini ve özel bilgilerini mektup olarak yollarsa bundan demokrasi adına bana ne mi diyeceğiz. Bir saptamada daha bulunmak istiyorum: Tolga ile yatak muhabbetlerini ortaya getiren kişi tepkiler almış insanlar bu kişiyi kınamıştı, birbirine siktir diyen kişiye karşı olan davranışta aynı boyuttadır. Ancak bu 3 arkadaşımız ciddi olarak bu tavırlarını önce sadece bireylere, sonra pervasızca herkese dolayısıyla mail listesine yapmıştır. Demokrasinin ne yazıkki hastalıkları vardır. Bu konuda Tocqueville'in eserleri dikkat çekicidir. Demokrasinin hastalıkları arasında en sık görülen, demokrasinin esaslarının kullanılarak demokrasinin ortadan kaldırılması çabasıdır. Bunu Türkiye'de görmeye o kadar alıştıkki. Bu olayın bir başka yansısı olan 3 arkadaşımızın davranışı işte buna güzel bir örnektir. Demokrasi ama benim istediğim kadar! Ce...'nin söylediği gibi "istediğimi yaparım bana kimse karışamaz" felsefesinin demokrasi ile bağdaşır bir yanı yoktur. Demokrat davranmayan insanların demokrasi arzularıysa bana kaypaklık geliyor. Göstermediğin saygıyı beklemek, göstermediğin hoşgörüyü beklemek bana bu hastalığın en belirgin semptomlarından geliyor. (Demokrasinin bir başka hastalığıysa çoğunluk içindeki insanların zaten bişiler yapıyorlar ben bişi yapmasa da işler yürür demesidir.)

Bir süre önce Heribertle ilgili, Lambda içi kişisel bir problemim oldu. Bu problemi derhal aşmak adına tüm derdimi anlatmaya çalıştığım bir mail yazdım ve Heribert de (hoşgörüsüne ve demokratlığına bir örnek vererek) beni ve lambdayı aydınlatıcı açıklamalar yaptı. Böylece Lambdaiçi ahengi sağlayarak, aksaklık yaşamayacağımızı umduğumuz, çalışma barışımızı tesis etmeye yönelik bir iletişimi gerçekleştirdik. Benzer olarak bu olayı da, bizi daha verimli kılacak bir kriz olarak görüyorum. Bu kriz sonunda "Bak nasıl geri adım attırdık" veya "Bak benim dediğim oldu, kimseyi takmadım." tarzı sonuçlar çıkarmayacak kadar olgun insanlarız. Bu tartışmayı da kişiselleştirmeyip, sen ben yerine yapıcı sonuçlara götürmeliyiz. 3 arkadaşımız elbette bir gün tekrar bu listeye gelebilirler (isterlerse), bence gelirler de. Ama onlar gibi bence başkaları da (ki kendimi de katıyorum) kimsenin hakkına tecavüz edemeyeceklerini bilmeliler. Bu oyunun sanırım bir tek kuralı var: "istediğini yap ama kimseye zarar vermeden"...

Sevgiler Pio (Pioneer)