giris sayfası  < ev

eski anasayfa

İbnistan Forum
site tavsiyeleri

İbne olmak bir fırsattır
Değişim her yerde başlayabilir

İbnistan

Aşağıdaki yazıda kendi deneyimlerime dayanarak anladığım ve hissettiğim gibi anlatıyorum. Farklı insanız, belki benzetmeler sizin için farklı olmalı, belki yaşanan farklıdır. XY kromozomlu bir ibne olarak yazdıklarıma lezbiyen olarak farklı perspektifleri ekleyeceksiniz. İbne değilseniz, olsanız da yine de kendi perspektiflerinizi eklemek gerekecek. Çözemediğim, hala bocaladığım bin tane konu varken, yetersizliklerim bana her zaman sınırlarımı hatırlatırken ben de son doğrulukları anlatamam. Siyah beyaz bir krokinin bazı köşeleri çiziyorum. Ayrıntıları, gri tonları ve renkleri, isterseniz sizin desteğinizle de zamanla tamamlamak gerekir.

Etrafımızdaki karanlıkta güneş, ay ve yıldızlar varken, ben elimde bulunan kibriti yakmaya çalışıyorum. Güneş, ay ve yıldızlarla yarışmak için değil, sadece yetersiz ve mütevazı bir katkıda bulunup aynı ışığa özlemimi ve sevgimi ifade etmek için. Güneşin yanına bir kibrit her ne kadar yetersiz kalsa da, bazı durumda karanlıkta bir şeyler bulmak için yardımcıdır. Eğer elinizde el feneri var diye yakmaya çalıştığım kibritimi gereksiz bulursanız beni affedin, fakat fenerinizi açmayı unutmayın.

Bulutların arkasından çıkan güneş

İbneyiz. Fakat ibne olmak ela gözlü, esmer, siyah saçlı olmak tarzından bir sıfat değildir. Toplum tarafından tanımlanan bir durumdur. İbne olmak sadece cinsel duygular ve tavırlardan değil, her şeyden önce toplumun yüklediği anlamlardan ibarettir. İbne olmamak gerektiğini ibne ne olduğunu anlamadan önce bile öğreniyoruz. Egemen erkeklik ideolojinin zıt bir yansıması, gölgesidir diyebiliriz. Karşımızda, erkek hakimiyeti, iktidar yarışması, insanın özünü haydut varsayan zihniyet, açıkça dile getirilmeyen bir anlayış üzerine kurulmuş olan toplumsal ahlaktır. Dürüst olanı enayi sayan, görünüşü gerçekten daha önemseyen, ancak küfürlerde açıkça ifade edildiği gibi cinsellik bir yakınlık ifadesi olarak değil, bir iktidar ilişkisi olarak algılayan, başarıyı insandan daha üstün gören, pek dile getirilmeyen ama genelde yaşanan bir ahlak. Aile, devlet, demokrasi, din, saygı gibi kavramların, belki gerçekten zaman zaman makul bir arayışın ifadesi olan denemeler ve düşünceler olmalarına rağmen, kutsal putlar haline gelip insanları kandırmak ve sorgulanmayı önlemek için kullanılması, bu sahte ahlakın öbür yüzüdür.

Evet, değişen, zevk ve paranın ön plana geldiği bu dünyada, biz ibne olarak da bu düzende yer alabileceğimizi umut etmek mümkündür. Her insan kadar insan, her insan kadar haydut. Mutsuzluğu kariyer ve geçici zevklerin peşinden koşarak unutmaya da çalışılabilir.
Fakat İbnistan bu değildir.

Karanlığın gölgesi ışıktır demem kulağa hoş gelse de, bu durumda tam doğru değildir. Fakat, ibne olup, ikiyüzlülük, sahtekarlık ve güvensizlik yaratan egemen erkeklik ideolojinin yarattığı gölgesinde bulunmak ışıkta bulunmak anlamına gelmese de, aydınlanmak ve aydınlatmak için oldukça uygun bir yerdeyiz. Kaçmak yerine korktuğumuzu anlamaya çalışarak yüzleşersek bulutların arkasından çıkan güneşi görmeye şansına sahip olabileceğiz.

İlk olarak kendimizle yüzleşerek, şöyle veya böyle görünmek için çaba harcamaktansa, kendimizi olduğumuzu gibi görmeye ve kabul etmeye çalışmak. Gerçeği isteyerek yalanı ve kandırmayı reddetmek.

Yüzleşmek

Bazen en zor adım içimizdeki gölgelerle yüzleşmek. Tehdit ile cezaya dayanan bir eğitim ve ahlak anlayışı, kötü ve yetersiz olduğumuzu, aslında kötü olanı istediğimizi bize telkin eder. denizFakat doğru değildir. Aslında kötü olmaktan daha dışlanmaktan korkarız, yani toplumun "güç ve haydut ahlakının" yüzünden zayıf olmaktan, daha doğrusu zayıf görünmekten, korkarız

Kendimizle yüzleşmekten korkarsak, içimizdeki gölgeler, canavar gibi görünebilirler. (Ben kendim zamanında kötü olmaktan korktuğum için değil, aşağılayıcı bir acımadan korkarak ibne olduğumu kabul etmeyi zorlanmıştım. Yani zayıf olma durumuna düşmekten korkmak bende de ön plandaydı. Eğer siz daha da ceza ve korkutmaya dayalı bir eğitim görmüş olan bir insansanız, korkunuz gölge canavarları daha büyütebilir.) Ancak bunlar sadece gölgedir, sevgiyle karşılaştıkça bunu anlayacaksınız. Aslolan  yüzleşmeye cesaret eden sizsiniz, yani sevgi, ve yolunu bulmaya çalışan ışık.

Kendimizle barışmak için ilk adımlar atarken sıra çevremizle yüzleşmeye veya yüzleşememeye geliyor. Siz olmayan, sadece görünürde olan birisi olarak kabul edilmeye razı olmayıp olduğunuz gibi kabul edilip sevilmek arzunuz. Öbür yandan bu konuda sizi kenetleyen korkular. Belki de bunları mantıklı gösteren açıklamalar: Dostlarımı, arkadaşlarımı kaybetmek istemiyorum. Ailem beni reddedebilir. Annem bu bilgiye nasıl dayanacak? İş yerimde veya okulda sorun çıkacak! Komşular, akrabalar ne diyecek? Ve bütün korkular sadece ve sadece görünüm ve imaj ile ilgilidir. Fakat olduğumuz olanı gizlersek de yine de oyuz. Koşullar uygunsa, kendimize özgüven kazandıkça, bazı yerlerde açılmaya, yani en azından ibne olma konusunda açık olmaya becerebiliriz. Büyük bir olasılıkla, bazı korkular yerinde olsa da, çoğunun abartılı olduğunu da göreceğiz. Yukarıda egemen erkeklik ideoloji konusunda çizdiğim olumsuz tabloya rağmen, birey olarak hitap ettiğimizde, çoğu insan aslında oldukça açık fikirli olabileceğini görebiliriz. Sadece onlar da herkes gibi toplumdan korkuyor. "Yok, benim için bir sorun değil, sen hala dostumsun, ama mümkünse başkasına anlatma." - " Pek anlamasak da seni seviyoruz, çocuğumuzsun, ama sakın komşular ve amca duymasınlar." Lafta hoşgörü ve gerçek kabul aynı olmayabilir, ancak karşıdakinin korkularını biz de anlayışlı karşılayalım. Kendi korkularımızı da. İbne kavramın özgürleştirici potansiyelin (çünkü asıl hassas noktayı gösterir) farkında olmakla birlikte, maksat korkutmak değil, anlatmak olduğu için kendimizi anlatırken en uygun ifadeleri ve tarzı kullanmak elbette doğrudur. Olduğumuz gibi sevilme ve saygı görme mutluluğunu da nihayet yaşayabiliriz. Nefret eden yok değil fakat bunlar, çoğu zaman, "Yapma! Günah!" diye aslında iyi niyetli olarak uyarıda bulunan dindarlar değil, kendi duygularıyla çatışan insanlardır. Psikologlar buna projeksiyon der. Kendisinde bulunan, onu korkutun bir huy, bir duygu, karşısındaki insanda abartılmış bir biçimde görmek ve kendi kendisine olan kini bu insana yöneltmek anlamına geliyor.

Kutsal aile

Elbette bir erkek ve bir kadın yarattığı çocuğu sevip onun için sorumluğunu üstlenip birlikte yaşamalarına benim de bir itirazım yok. Ancak olay farklıdır. Anlaşarak makul bir iş bölümüne varmak yerine toplumca dağıtılan rollere dayan bir iktidar ilişkisi söz konusudur. Bireyin iyi niyeti, bunu ancak yumuşatabilir. Çünkü ailenin özel olması her ne kadar vurgulansa da toplumsal ahlak her konuda karışır. Erkeğin namusu kadına hakimiyetine bağlıdır. Aldatabilir, ama aldatılamaz. Çocuğa mutlu bir hayat için destek vermek kalpten her ne kadar istense de, bu veya şu kişi ne diyecek korkusu her zaman hayatı zorlaştıran bir kaygıdır. Çevre korkusu yetmezse, Tanrı korkusu. Sorun insanları kötü alışkanlıklardan korumaya çalışmak değildir. Çevresiyle iyi geçinmek istemek, sevgi ve acıma duygusuna sahip olmak zaten insanın doğasındadir. Fakat onu böyle görerek kendi kendisini ve dünyayı anlamak için ona destek olup, böyle yaşarsan daha mutlu olursun diye öğüt ve örnek vermektense ceza ve tehdide başvurulur. Daha bilinçli olup farklı biçimde davranmaya çalışanlar da benimsedikleri korkuların tuzaklarına takılırlar. Bunun temel sebebi belki, yaşadığımız toplumun ta kendisi iktidar ve sömürü üzerine kurulmuş olması. İyilik ve insanların mutluluğunu savunmak değil, var olan düzeni savunmak ön plandadır.

Olmak

Ancak her ne kadar bazı çıkar grupları ve onlardan kat kat beter olan at gözlü bağnazları suçlamakla haklıysak da, bu düzeni yaratan ayakta tutan bizleriz. Olduğumuz gibi görünmek yerine blöf ve imaj ön plana koyarak gerçek ihtiyaçlarımızı söylemeyerek, herkese hakkını veren bir düzeni kurmak için gereken iletişimi nasıl oluşturabileceğiz ki? Korkularımızla birlikte sevgimizi de saklayarak birbirimize destek vermek iktidar yarışından daha etkili olduğu nasıl anlaşılsın ki? Kimlikler üzerine kamp oluşturup, bayrak ve semboller arkasında saklayarak birbirimizden uzaklaşmıyor muyuz? Bize kim daha yakın, aynı sloganlar, semboller ve bayrakları kullanıp benzer görünen mı yoksa belki farklı bir dünya bakışından yola çıkıp fakat dürüst olup sorgulayarak ve insanı ön planda tutup doğru olanı bulmaya çalışan herhangi birisi mi? Kimlikler ve semboller gruplaşmayı kolaylaştır ve bize bir ait olma duygusu verebilirler. Belki bazen, dikkatli kullanıldığında gereken araçlar. Fakat farklı görüneni ötekileştirmeye, yüzeysel ve sahte olmaya yol açarlar. Eğer seninle gerçekten dostça bir alışverişim varsa bunlara gerek yok. Bir sembol derin bir şey ima edip elbette yerinde olabilir, ancak bu sembol bir düşünce kısa biçimde ima etmekten ötesine gidip birliktelik ve ait olma içerikten daha ön plana koyan bir sembole dönüşünce genelde derinliği kaybolur.

Özgürleşmek

Her ne kadar ibne olmamızla yüzleşmek gerekirse de, ondan kaynaklanan özgürleşme ve bilinçlenme fırsatlarını değerlendirmekle haklıysak da, egemen sahte ahlaka başkaldırmak gerekirse de, özgürlük ve mutluluk, şunu veya bunu olmak değil, kavramlara ve kimliklere hapsolmadan sadece ve sadece olmaktır. Şunu veya bunu olmak, bulunduğumuz durumu tarif edip belli bir önem taşımaktadır, ama biz bu değiliz. Toplum için ibneyiz. Ezilmek yerine bu duruma sahip çıkıp bunu bir fırsata dönüştürebiliriz. Yasaklanmış olan cinselliğimizi geçici ve belki de gerekli olarak fazla önemsemek veya mutluluğumuzu "beyaz atlı prense" bağlamak gibi tuzaklar bile kendi kendimizi daha iyi anlamamızı sağlayan süreçler olabilir. Kendimizle tanışmaya çalışırken, şuna buna inanmamın gerçek sebebi ne, beni korkutan ne, kendimi gerçekten iyi hissettiğim durumlar ve davranışlarım nasıl, tarzından soruları kendi kendimize sorarken, iç çelişkilerimizin, mutlu olmamızı engelleyen bağımlılıkların ve alışkanlıkların farkına varmaya başlayabileriz. Evet, farkına varsak bile hepsini hemen aşıp çözemeyebileriz, fakat bu süreçte kendi kendimize karşı sabır ve anlayış öğrenirken öbür insanları daha iyi anlamaya başlayabiliriz. Çözümler yargılamaktan değil, anlamaktan ve affetmekten oluşur. (Yanlış anlamayın, ben de MFÖ'nin deyişiyle henüz "yolumun ortasındayım"!)

Zihniyet

İbneyim diyerek kendimi değil, sadece şu anda içinde bulunduğum durumu tarif ettiğimi biliyorum. Herhangi bir insanın bulunduğu herhangi bir durum gibi ibne olma durumumuzu da ya ezilip kurban olarak ya en iyi biçimde değerlendirip içimizdeki Tanrı'yı (Ateistseniz "içimizde olmak üzere olan, asıl, bazın saklı olan, derin, günlük ben'imizin ötesindeki bizi insan yapan güzellik yansıması .... " diye okuyun!) yaşatmak için yaşayabiliriz. Mükemmel olmak değil, olmanın değerinin farkına varmak. Bu zihniyetle yaklaşan her insan, gerçek ibne ve "gönüllü ibneler", güzelliğin bir parçasını olmayı özleyen herkes İbnistan'a ve onun yetersiz yansıması olan bu siteye hoş geldiniz.

Bu arada haklısınız, İbnistan da burada sadece bir ima, bir sembol. Ben de bu dünyadanım. Dikkatli olmanız gerekir. Ama belki, belki, henüz sadece bir özlemin sembolü olan İbnistan'ı bu dünyada yaşatmaya çalışabiliriz. Adı önemli değil, içtenlikle olması yeter.

Şimdi rahatınıza bakın ve sanal evimi gezin. Sanal çayımız da sizi bekler. Tabii ki, bunun için biraz hayal gücü de gerekecek!

İsterseniz İbnistan Forum'da kendi fikirlerinizi paylaşabilirsiniz.

Heribert Mürmann (İbnistan ibnesi)

Not:
Türkçe ana dilim değildir, web tasarım konusunda  da (bir çok konularda olduğu gibi) bildiklerim, enerjim ve yeteneğim oldukça eksikdir. Fakat İbnistan'da hata yapmak ve eksik  olmak bir insan hakkıdır. Öbür yanda beni geliştiren, bana yeni şeyler öğreten eleştiriler için her zaman minnettarım.

Yeni not:
Bu sayfayı sitemi ilk açtığımda yazmıştım. Arada kaç yıl geçti, fakat hala imza atabileceğimi düşünürüm. Bugün sadece bazı cümleler - gerektğinde de biraz açarak - daha net ve anlaşılır haline getirmeye çalıştım.
İstanbul, 21. 6. 2005, Heribert

sayfa başı eski anasayfa İbnistan Forum
(Siz de fikirlerinizi paylaşın!)
giriş sayfası