anasayfa < Eşcinsellik ve Tekamül
< Roma'dan Bizans'a geçişte
önceki sayfa

Roma'dan Bizans'a Geçişte

Eşcinsellik

Koray Durak

Roma'dan Bizans'a Geçişte Eşcinsellik1
Yasalar ve Yasa-koyucular Açısından2

Teodora, imparator da dahil olmak üzere herkes tarafından sevilen Diyojen adlı birinden nefret etmeye başladı… Onu eşcinsel olmakla suçladı ve iki hizmetçisine rüşvet vererek efendilerine karşı tanıklık yapmalarını sağladı.3

Yukarıdaki satırlar, ünlü tarihçi Prokopius'un "Gizli Tarih" adlı kitabından alınma. Kitabın yazarı da, kitaptaki kahramanlar da yaşadığımız çağdan oldukça uzak bir zaman diliminde ama şu anda üzerinde bulunduğumuz topraklarda yaşamışlar.

M.S. 6. Yüzyılda Anadolu, merkezi Istanbul, daha doğrusu o zamanki adıyla Konstantinopolis olan Doğu Roma İmparatorluğu'nun (Bizans İmparatorluğu'nun) sınırları içerisindeydi. Erguvan rengin sahibi4imparator Jüstinyen ve kocası kadar güçlü imparatoriçe Teodora, eski Roma İmparatorluğu'nu yeniden kurma planları dahilinde, muhaliflerini çeşitli yöntemlerle bertaraf ediyorlardı.5 Bu yöntemlerden biri de, Prokopius'un biraz da kınayan bir tavırla aktardığı gibi, karşısındakini eşcinsellikle suçlamaktı.

Peki, imparatorların erkek sevgilileri adına kentler armağan ettiği6, iki yüz yıl boyunca kendi cinslerine de eğilimi olan imparatorlarca yönetilen Roma Imparatorluğu7 nasıl olup ta eşcinselliğin yasaklandığı Bizans İmparatorluğu'na dönüşmüştü?

Bu soru, başlı başına ilgi çekici bir tarih sorusu olmanın ötesinde bu topraklarda yaşayan günümüz insanını da ilgilendirmeli. Türklerin Orta Asya'dan "at, avrat, silah"larıyla gelip Anadolu'daki halkları sürdükten sonra Anadolu'ya yerleştikleri iddiasını- bilimsellikten uzak olduğundan ötürü- bir yana bırakırsak, Türk öncesi Anadolu halklarıyla kültürel dinsel ve hatta genetik akrabalığı olduğu gerçeğini ister istemez kabul etmek zorunda kalırız. 8 Günümüzde Türkiye toplumunun eşcinselliğe bakışını belirleyen etmenler arasında tarihsel etmenlerin ne kadar önemli bir yer tuttuğunu kabul ettiğimiz takdirde de, bu tarihsel etmenlerin oluşumuna hangi kültürlerin katkıda bulunduğunu düşünmemiz gerekir. Türklerin Anadolu'ya geldiklerinde etkileşim içine girdikleri kültürün en önemli parçalarından biri bizanslılıktır; dolayısıyla erken dönem Anadolu Türk Kültürünün oluşumunda Orta Asyalılık ve Müslümanlık kadar Bizanslılık da küçümsenemez bir yere sahiptir.

Daha çok bir tarih dergisine uygun düşen bir makalenin konusu olabilecek "Anadolu Türk kültürünü oluşturan ögeler nelerdir?" sorusunu bir yana bırakıp, asıl sorumuza, eşcinselliğe bakıştaki değişimin nedenleri sorusuna, dönmeden önce Roma İmparatorluğu'nda eşcinselliğe nasıl bakıldığına kısaca değinmekte yarar vardır.9

Eşcinsel eylemlere yönelik ölüm cezası, Roma tarihinin ilk dönemlerinden beri mevcuttu. Daha sonraları bu ceza hafifletildi ve Lex Scantinia adlı hukuk kitabının M. Ö. 50 yılında belirttiği gibi on bin sesterlik bir para cezasıyla sınırlandırıldı. Bununla birlikte, J. Boswell'in iddia ettiği gibi, Roma'da o kadar çok eşcinsel eylem örneği vardır ki, böyle bir yasa uygulanmış olamaz.10 Eşcinsel birlikteliklerde belli bazı eylemleri yasaklayan yasalar vardı. Örneğin, eşcinsel bir ilişkide bir Roma vatandaşının bir köle tarafından penetre edilmesi, yani köle karşısında cinsel ilişki sırasında pasif olması, yasaktı. Yine de bu tür kısıtlamalara karşın, eşcinsel eylemler M.S. 6. yüzyıla kadar herhangi bir hukuki yaptırıma maruz kalmadı. 6. Yüzyıl ise, eşcinsel eylemin ilk olarak bütün formlarıyla yasaklandığı yüzyıldır. Elbette, bu durum birdenbire ve imparatorun keyfi uygulamaları sonucu ortaya çıkmadı; bütün hukuki uygulamaların olduğu gibi bu hukuki uygulamanın da ardında yatan toplumsal nedenler vardı. J. Boswell bu nedenleri bir kaç başlık altında toplamaktadır: Öncelikle imparatorluk üçüncü yüzyıldan itibaren ekonomik bir kriz yaşamaktadır. Şehirlerin önemi ve sayısı azalmakta, toplum "köylüleşmektedir". Eşcinselliğin, çok dar anlamıyla Roma İmparatorluğu'nda var olduğunu kabul ettiğimiz eşcinsel kültürün, daha çok şehirlerde kendine bir yer edinebildiğini göz önünde bulundurduğumuzda bu durumun eşcinsel kültür üzerindeki zararlı etkileri kolayca anlaşılabilir.11 Ayrıca devlet, içine düştüğü ekonomik ve politik kriz karşısında, toplum üzerindeki yitirmekte olduğu hakimiyetini sürdürmek için daha bir sertleşiyor, otokratikleşiyordu. Bireyler arasındaki ilişkileri de kontrol etme ihtiyacı duyuyordu. Bu istek, tabi ki cinsel eylemleri düzenleme isteğini de kapsıyordu.12 Bir üçüncü etken ise Hıristiyanlıktır. S. Troyanos, Hıristiyan ahlâkının eşcinselliğe olan bakış üzerinde olumsuz bir etkisi olduğunu iddia ederken,13 Boswell, Hıristiyanlığın etkisinin abartılmaması gerektiğini düşünmektedir. Boswell'e göre, o dönemin bütün dini akımları ve felsefi gelenekleri cinsel hazzı yeriyor ve ahlaki değerler yüceltiyorlardı. 6. yüzyıldan önce çıkan eşcinsellik karşıtı yasalara bakarsak, 342 yılında imparator Konstantin'in yüzyıllardır uygulanmayan ölüm cezasını yeniden yürürlüğe koyduğunu görürüz. Aynı yıl, o zamana dek yasal olarak kabul görmese de uygulaması yaygın olan "eşcinsel evlilikler" de yasaklanır. 390 yılında imparator Teodosius, erkek çocuklarının fahişe olarak satışını yasaklar, ama erkek fahişeliği Doğu Roma İmparatorluğu'nda 6. yüzyıla kadar yasal varlığını sürdürür, hatta devlet, erkek fahişelerden vergi almayı ihmal etmez.14

532 yılına gelindiğinde imparator Jüstinyen, bütün eşcinsel eylemleri zina olarak tanımlar ve yasa ile yasaklar. 538 ve 544 yıllarında yayınlanan yeni yasalarda da (Novella'larda) eşcinsel ilişkiye girenlerden, bu işten vazgeçmeleri ve yasalar önünde af dilemeleri istenir. Ayrıca, 123 numaralı Novella'da, manastırlarda papazların birbirlerinden ayrı odalarda yatmaları istenir. Jüstinyen, "O'nu (Tanrı'yı) çeşitli günahlarımızla kızdırdığımız bu dönemlerde" bu yasaların gerekli olduğunu söyler. Tabi bu noktada eşcinsel eylemlerin yasaklanmasıyla ilgili akla gelen en önemli etken Hıristiyanlık gibi görünmektedir. Buna karşın, iki ünlü tarihçi Prokopius ve Malalas'ın dediklerine baktığımızda işin içinde politikanın da olduğunu görürüz. Örneğin, oğlancılık bir yasayla yasaklanır ve yönetime karşı olanlar adil bir yargılama olmaksızın oğlancılıkla suçlanıp yargılanırlar.15 Aynı şekilde elimizde, Hıristiyan kilisesinin veya din adamlarının imparatorun eşcinsellik karşıtı yasalarını desteklediğini gösteren herhangi bir kanıt yoktur. Tam tersine, bu yasalarla ilgili olarak adı geçen tek iki din adamı yine bu yasalar aracılığıyla eşcinsel ilişkilere girmekle suçlanan iki piskopostur.16

Dikkatimizi, Jüstinyen sonrası döneme, yani 7. yüzyıla ve sonrasına yönelttiğimizde, yine Bizans imparatorları tarafından çıkartılan iki yasa göze çarpar. İlki imparator II.Leo'nun 741 yılında çıkarttığı Ekloga'dır. Bu yasaya göre, "aktif yahut pasif surette olsun, tabiata aykırı fiillerde bulunan kimseler, kılıç ile başları kesilerek ölüm cezasına çarptırılır. Pasif yoldan bu suçu işleyen kimsenin on iki yaşın altında olduğu tespit edilirse, yaşı küçük olduğu için cahilliğinden ötürü bu suçu işlemiş olması sebebiyle affedilir. "17 İkinci yasa Ekloga Aukta ise, pasif olan tarafın on beş yaşından küçük olması durumunda affedilip manastıra gönderilmesini emreder. Mekondonya sülalesinden olan imparatorların imparatorluğun başında olduğu, 9. ve 10. yüzyıllarda geçmiş yüzyılların uygulamaları sürdürülür. Örneğin, I. Basil ve VI. Leo'nun yazdırdığı Epanagoge adlı yasa kitabı, Ekloga'daki cezaları aynen almıştır.

Bizans İmparatorluğu'nun son dönemi eşcinsellikle ilgili çıkan yeni yasalar bakımından fakir bir dönemdir. Eski yasaların çok ufak değiştirme ve geliştirmelerle kullanılmaya devam edildiği bu dönemde dikkate değer bir yasa çıkmamıştır. Yalnızca, İmparator II. Andronikos 1306 yılında yayınladığı Novella'sında yasa uygulayıcılarına ahlâkla ilgili suçlarda son derece dikkatli olmaları konusunda uyarır.

Yasalar açısından bakıldığında, eşcinsel eylemlerin yasaklanmasıyla ilgili kırılma noktasının 6. yüzyıl olduğunu görürüz. Bu kırılma, 3. ve 6. yüzyıllar arasında gerçekleşen pek çok dönüşümün bir sonucudur. Bu dönüşümler arasında Hıristiyanlık, eşcinselliğe bakıştaki değişimde önemli bir rol oynasa da diğer kurumlar ve onların dönemin sosyal yaşantısı üzerindeki etkileri de dikkatle incelenmelidir. Bu sayede, yalnız geç Roma/erken Bizans toplumunda değil, günümüz toplumunda da cinsellik konusundaki değer ve yargılarının neye göre biçimlendiğini anlamak konusunda bir adım daha mesafe almış oluruz.




  1. "Roma'dan Bizans'a Geçiş" başlığından kasıt Roma İmparatorluğu'nun yıkılıp doğu parçasının Bizans olarak devam etmesi sürecindeki geçiştir. Bu geçişin yaklaşık M. S. 3. yüzyılla 6. yüzyıl arasında gerçekleştiği kabul görülür. Roma İmparatorluğu ile ilgili en kapsamlı Türkçe kaynak Arif. M. Mansel'in Roma İmparatorluğu adı eseridir. Bizans İmparatorluğu tarihi için de Ostrogorsky'nin Bizans Devleti Tarihi' başvuru kitabı konumundadır. Çok kısaca değinirsek, M.Ö. 9. Yüzyılda küçük bir Latin şehiri olan Roma, önce krallarca yönetilir, daha sonra cumhuriyet olur ve M.Ö. 1. Yüzyılın sonunda bir imparatorluk halini alır. Dili Latince, dini Yunan-Roma geleneklerinin karışımı olan bir paganizm olan Roma İmparatorluğu M.Ö. 1. Yüzyıldan M.S. 3. Yüzyıla kadar tüm Akdeniz'e hakim olur. 3. Yüzyılda ekonomik bir krizle karşı karşıya kalan Roma aynı zamanda kuzeyden gelen "barbar" kavimlerin istilasına uğrar. 396 yılında imparator Teodosius imparatorluğu doğu ve batı olmak üzere ikiye bölüp oğulları arasında paylaştırır. Merkezi Roma kenti olan Batı İmparatorluğu 476 yılında yıkılırken, merkezi Constantinopolis olan Doğu İmparatorluğu ayakta kalır. Uzun yüzyıllar boyunca yabancı istilalara karşı koyan Doğu Roma imparatorluğu bu süre içerisinde Yunanlaşır, Ortodoks Hıristiyanlaşır. 13. Ve 14. yüzyılda iyice küçülen imparatorluk 1453 yılında Osmanlılar tarafından yıkılır.


  2. Bu geçiş döneminde eşcinselliğin doğasının tam olarak anlaşılabilmesi için farklı kurumların bakış açıları araştırılmalıdır. Toplumun yönetici kesiminden olmayan sıradan insanların yaklaşımı uzun bir araştırmayı gerektirirken, Kilise'nin yaklaşımı ayrı bir makale konusu olacak kadar ilginç ve ayrıntılıdır. Konunun genişliği göz önünde bulundurulduğunda, bu makalede sadece devletin, hukuki anlamda eşcinselliğe yaklaşımı konu edilmiştir.


  3. Procopius, Secret History, (Ann Arbor: the University of Michigan Press, 1961) p.82


  4. Erguvan rengi, Bizans imparatorlarının simgesi sayılan bir renkti.


  5. Jüstinyen'in hükümdarlık tarihi için bkz. R. Browning, Justinian and Theodora, (London: Wiedenfield and Nicholson, 1971)


  6. Roma imparatorlarından Hadrianus, Bitinya'lı (Bilecik ve çevresi) bir Yunanlı olan genç Antonius'a aşık olur ve Antonius Mısır'da Nil nehrinde boğulduğunda Hadrianus bu genç sevgilisi adına Nil kıyısında bir kent kurar. Antik çağın bu çok ilginç aşk hikayesi için bkz. M. Yourcenar,
    Hadrianus'un Anıları


  7. Ünlü tarihçi E. Gibbon'a göre on beş imparator içinde aşk konusunda eğilimleri doğru olan tek imparator Claudius idi. Edward Gibbon, The Decline and Fall of the Roman Empire, (London: 1889) 1:313


  8. Bu akrabalık için başvurulacak en iyi Türkçe kaynak Bilge Umar'ın Türkiye Halklarının Ortaçağ Tarihi'dir.


  9. Bizim Bizanslı dediğimiz insanlar kendilerini hiç bir zaman bu şekilde adlandırmamışlardır. Kendilerine Romalı, devletlerine de Roma İmparatorluğu demişlerdir. Keza, 1453 tarihinde Osmanlılar tarafından yıkılan "Bizans" devleti de, 396 yılında ikiye ayrılan büyük Roma İmparatorluğu'nun ayakta kalan doğu parçasıdır. Bu doğu parçası zamanla Yunanlı ve Ortodoks bir karakter edinmiştir. Yani aslında Bizans imparatorluğu kanımca Latin ve pagan başlayıp, Yunan ve Ortodoks Hıristiyan biten iki bin yıllık bir Akdeniz devletinin ikinci yarısıdır.


  10. J. Boswell, Christianity, Social Tolerence and Homosexuality, (Chicago: the University of Chicago Press, 1981) p.61-87


  11. Bu noktada eşcinsellikle ilgili bazı terimlere açıklık getirmek gerekir. O dönemlerde, eşcinselliğin bizim bugün anladığımız anlamda anlaşılmadığı açıktır. Yirminci yüzyılda eşcinsellik artık bir kimlik, bir yaşam biçimi olarak kabul edilirken ("gay" olmak adı altında) modernite öncesi toplumlarda eşcinsellik bir kimliği değil, bir eylemi tanımlıyordu. Eşcinselliğini kabul etmek gibi bir "sorun" söz konusu değildi. Kesin bir heteroseksüel-homoseksüel ayrımının olmadığı o dönemlerde kendilerini eşcinsel olarak tanımlayacak insanların bu kimlikleri altında bir araya gelmeleri de söz konusu olamazadı. Ama yine de şehirler, kendilerine özgü toplumsal yapılarıyla ve anonimlikleriyle, kendi cinsinden (de) hoşlanan insanların bu ihtiyaçlarını gidermelerine uygun bir ortam sağlıyordu.


  12. Boswell, 1981, p.169-170


  13. Spyros Troianos, Kirchliche und Weltliche Rechtsquellen zur Homosexualitaet in Byzans, Jachrbuch des Össterreichischen Byzantinistik, 39, (1989), p.31


  14. Boswell, 1981, p.124, 171


  15. Prokopius, 1961, p.60


  16. Malalas, Chronographia in Boswell, 1981, p.171


  17. A. Laiou, Arzu, Aşk ve Delilik:Bizanslıların Gözüyle Cinsel İlişkiler, Cogito, 17 (1999) p.178



Kaos GL, Aralık 2000, sayı 6



Tıklayın: önceki sayfa