anasayfa
< Hayat ve Mücadele < Cinsellik ve Haklar
önceki sayfa

Cinsellik ve Haklar
Lezbiyen ve gey politikasını sorunsallaştırmak

Momin RAHMAN

Çeviren: Murat YALÇINKAYA

myalcink@yahoo.com

Bu makalede gey politikası içindeki eşit haklar meselesini tartışmak istiyorum. Asıl meselem, eşit haklar gündeminin açık ya da örtük biçimde heteroseksüelliğin normalliğini verili olarak ve çoğunluğun doğal durumu olarak alıp almadığı ve bu nedenle de heteroseksüelliğin kurumsallaşmasının meşruiyetini sorgulamakta başarısız olup olmadığıdır. Tartışmam içinde eşit haklar söylemini taşıyan bir çok kampanyaya değinecek olsam da asıl olarak ilgilendiğimiz konuları biraraya toplayan sivil haklar baskı grubu Liberty'nin bir raporu üstünde duracağım: Cinsellik ve Devlet: Lezbiyenlere, Geylere, Biseksüellere ve Transeksüellere Yönelik İnsan Hakları İhlalleri (Liberty, 1994).

Eleştirimdeki ilk tema sosyal eşitliği sağlamaya çalışırken hakların gerekli ya da kullanışlı olup olmadıklarını sorgulamaktır. Feminist politik teori üzerinden gidersek formel/resmi eşitliğin, heteroseksüel olmayanları damgalayan cinselliğin sosyal kurgulanışı üzerinde çok az etkiye sahip olduğunu söyleyebiliriz. Heteroseksüellerle yasal eşitliğin heteroseksüellerle sosyal olarak eşit olmayı beraberinde getirmeyeceğini, çünkü heteroseksüellerin özgürlüklerinin eşcinselleri bastırmak üzerine kurulmuş olduğunu, onların haklarının heteroseksüel hakları olduğunu ve bunları heteroseksüel olmayanlara eşitlik için transform etmeyeceklerini ileri sürüyorum. İkinci eleştirim ise hakların kendi söylemine ilişkindir. Bireyci bir kavram olarak hakları destekleyen temelci yaklaşımı analiz etmek ve cinselliğin temelci bir yaklaşımla pekiştirilmesini eleştirmek istiyorum. Sonuç olarak da, bireyciliğe karşı olarak alternatifler öneren, grup temelinde haklar gibi (Young, 1989), feminist ve normatif teorileri tartışmak istiyorum.

Haklar Sorunu

Liberty'nin amacı, hakları '90'ların ana teması' haline getirmektir (Liberty, 1994:5). 'Yasalar tarafından garanti altına alınan' sivil ve politik haklara vurgu yapılmaktadır, bunun dayanak noktasını da hakların, eşitlik için hayati değerde olduğu ve cinsel yönelimin haklarla ilgili birçok gelenek tarafından reddedildiği düşüncesi oluşturmaktadır. Tüm aktiviteleri baskılarla düzenlenen ve engellenenler için hakların önemli olduğu düşüncesine karşı çıkmıyorum. Raporda da belirtilmiş olduğu gibi mesken, göç ve iş gibi alanlardaki haklar, lezbiyenleri ve geyleri ayrımcılığa karşı koruyabilecek haklardır. Ancak, hakların kendi başlarına eşitliği garanti etmediğini de görmek gerekir. Genel olarak liberal demokrasilerdeki haklarla ve de erkek egemen ve heteroseksüel olarak düzenlenmiş olan toplumdaki lezbiyenler ve geylerin haklarıyla ilgili birçok problem vardır.

Haklar, genel olarak "bireyin, kavramsal ve ontolojik olarak toplumdan önce geldiği ve bireyin toplumdan bağımsız olarak tanımlandığı ve kavramsallaştırıldığı" (Parekh, 1997) düşüncesinde temellenen bireycilikle kavramsallaştırılır. Ayrıca birey, politik yaşamın temel birimi olarak görülür (Phillips, 1994). Haklarımıza bağlıyız, çünkü haklarımız bireyler olarak bize bağlıdır. Parekh'in de belirttiği gibi liberal gelenek bireyliği organik bedenle sınırlar, bu nedenle de kim olduğumuzu, bize nasıl davranıldığını belirleyen sosyal ilişkileri reddeder. Böylelikle de haklar söylemi içinde kalarak, sosyal eşitliksizliklerden kaynaklanan özgürlük ihlalleriyle uğraşmak zorlaşır. Haklar sosyal eşitliksizliklerle mücadele etmeye doğru yönlendirildiğinde ise bu eşitsizliğin nedenleri ve sonuçlarıyla ilgili bir karmaşıklık ortaya çıkar. Bu karmaşıklık da sosyal hiyerarşi ve ötekiliğin kültürel inşasından çok dikkatleri problem olarak bireysel atıflara çeker.

Bu tür bir politik birey kurgusu, bireylerin içine yerleşmiş oldukları ve kendi kimliklerini kurguladıkları sosyal hiyerarşiyi ve yapıyı görünmez kılar. Bu anlamda da haklar temelci bir yaklaşımdan çok bir temel haline gelirler, ve politikaların odağı sosyal ilişkilerden çok organik bireyler olur. Haklar çoğunlukla bireyliğin temelci bir yaklaşım üzerine kurgulanmasına gönderme yapar, burada birçok farklılık 'doğal' olarak görülür, ve böylelikle bu farklılıklardan ortaya çıkan düşmanlıklar da benzer şekilde 'doğal' ve 'kaçınılmaz' olarak görülürler. Britanya'daki politik yapı, ırkçı göç kontrolü politikalarını bu şekilde meşrulaştırır: "doğal" olan ırk farklılıkları kaçınılmaz (ve bu nedenle doğal) olan önyargıların artmasına neden olarak görülür, neden sosyal koşullar ya da natüralist ideolojiler değildir. Böylelikle ırkçılık devam eder (Guillaumin, 1995).

Durum gerçekten böyle mi? Haklar, sosyal azınlıkların yasal ve politik eşitliklerini sağladıkları ölçüde bu grupların azınlık statülerinin geçersiz olduğu da ileri sürülebilir. Bu, baskılara ve zorlamalara karşı özgürlükleri sadece devletin garanti alacağını söyleyen klasik liberal görüştür. Ancak haklarla ilgili bu duruşun özellikle temel (doğal, biyolojik, ruhsal) olarak görülen farklılıklara uygulandığında sorun haline geldiğini iddia ediyorum, tabii bir de cinsellik alanında...

Haklar eşitliği getirmek için bir mekanizma olarak kullanıldıklarında, örtük olarak yasalardan önce 'ideal' bireysel öznelerin eşitliğine ulaşma çabası vardır. Anne Phillips'in de belirttiği gibi liberal demokrasideki soyut birey geleneği "aramızdaki farklılıklara dikkat eder, ama bu farklılıklara önem verilmemelidir der". Bu nedenle kişinin sosyal özgürlüğü, kadın, gey, siyah ya da lezbiyen olmakla sınırlandırılmakla kalmamaktadır; herkes esasen bir "yurttaş"tır ve yurttaş olarak da yasalar önünde hakları vardır: Bu aynı zamanda eşit haklar düşüncesinin ardındaki mantıktır. Daha önce birçok feministin tartıştığı gibi haklarla ilgili liberal söylem kendini yasal ve politik eşitlik alanına hapseder, ancak birçok grup için, sosyal ilişkiler ve hiyerarşiler eşitsizliği üretmeye ve sürdürmeye devam ederler (Pateman, 1988; Phillips, 1994). Ancak burada hakların, sınırlı bir alanı kapsaması nedeniyle farklılıkların sosyal kurgulanışını anlamada yanlışlığa düşmesinin yanısıra haklar söyleminin aynı zamanda sosyal eşitsizliği desteklediğini, bu eşitsizliği beslediğini de düşünüyorum, çünkü bu söylem içinde farklılıkların temelci yaklaşımla kurgulanmasına (yani farklılıkların doğal olması) sürekli vurgu yapılmaktadır. Eşitsizliğin temeli doğal ve bu nedenle de kaçınılmaz olarak ele alınırsa sosyal eşitliği desteklemek için bir mekanizma olarak hakların meşrulaştırılması da dayanaksız kalmaktadır. Burada bana önemi görünen şey haklar için yaptığımız baskının eşitsizliğin sosyal nedenlerine odaklanırken, bu eşitsizliği üreten sosyal kategorilere ya da bu kategoriler içine yerleştirilen bireylerin temelci yaklaşımla kavramsallaştırılmasına odaklanmamasıdır. Bu anlamda Liberty'nin işyerlerinde ayrımcılığa karşı yasa çağrısında bulunması eşcinselliğin farklılığıyla karşılaşan diğer insanların tutumlarına ve eylemlerine odaklanmaktadır, problemin nedeni olarak bireysel cinselliğe odaklanmaz.

Ancak, lezbiyen ve geyler tarafından talep edilen en küçük negatif hak bile tartışmalıdır. Çünkü Amerika'da olduğu gibi, talep edilen bu hakların spesifik bir gruba özgü, "özel haklar" olduğu düşünülür. Evrensel olarak uygulanabilir eşit haklar söylemine bağımlı olan demokratik çoğunluk için bu özel haklar popüler değildir. Spesifik olarak lezbiyenleri ve geyleri kapsayan ayrımcılık karşıtı önlemleri kaldırmak için Amerika'daki eyalet düzeyinde yapılan son bir eylem atağı bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Eşcinsel karşıtı kampanya, eşcinsellerin, çoğunluğun sahip olmadığı özel haklara sahip olduklarını ileri sürüyordu. Aslında bu kampanya, Colorado'daki ayrımcılık karşıtı yasadan geylerin ve lezbiyenlerin çıkarılmasını getiren ve gelecekte de bu tür bir düzenlemenin yapılmasını önleyen yasanın kabul edilmesinden kuvvet alıyordu. Ancak Yüksek Mahkeme, Mayıs 1996'da bu kararı geçersiz olarak ilan etti ve ayrımcılık karşıtı önlemleri, özel haklardan çok eşitliğin sağlanması için diğerlerinin zaten sahip oldukları ya da ihtiyaç duymadıkları hakların sağlanması için bir mekanizma olarak gördüğünü belirtti (The Economist, 25 Haziran 1996)

Yüksek Mahkeme, özel hakla eşit hak arasındaki karşıtlığın yanlış olduğunu kanıtlamıştı. Elizabeth Kingdom'ın da belirttiği gibi bu yapay karşıtlığın oluşturulmasını sosyal eşitsizlik probleminin kamuflajı olarak görmek gerekir. Bu anlamda da yapılacak olan tartışma, hakların eşit dağılımıyla ilgili değil de eşdeğerde olan hakların sosyal eşitliği gerçekten sağlayıp sağlamadığı üstüne olmalıdır. Eşit muamele ve fırsatlarla birlikte farklılığı kabul eden ve destekleyen görüş, hakları formel eşitliği garanti eden bir olgu olarak görmekten daha üreticidir. Feministler, soyut formel eşitliği sağlamanın, hem materyal olarak hem de ideolojik olarak sosyal düzeyde eşitsizliğin devam ettirildiği toplumda hiç bir işe yaramadığını ortaya koymuşlardır (Phillips, 1993; Young, 1989; Pateman, 1988).

İhtiyacımızın sadece hakların temelci bir yaklaşım dışında da kavramsallaştırılması olmadığını düşünüyorum, ayrıca hakların sosyal eşitliğin bir parçası olarak yasal ve politik eşitliği sağlamanın mekanizması haline getirilerek meşruluk alanının genişletilmesine de ihtiyacımız vardır. Bu gereklidir, çünkü formel hakların uygulandığı koşullar her sosyal grup için aynı değildir. Örnek olarak 1948 Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Deklarasyonu'na eklenmiş olan Sivil ve Politik Haklar Uluslararası Sözleşmesinin 17. Maddesi altında düzenlenmiş olan mahremiyet/özellik hakkını ele alabiliriz. Liberty grubu, bu hakkı, haklarla ilgili yasa tasarısının bir parçası olarak görme ve İngiltere'de kurumsal olarak bu hakkın garanti altına alındığı şeklinde düşünme eğilimindedir.

Bu görüş açısı, lezbiyenlere ve geylere gözetim altında olmaktan belli bir derecede kurtulmayı sunmaktadır, ancak bu tür bir donanım herkese teknik olarak uygulanabilir durumda olduğu sürece... Kamusal ile özel arasındaki sınırların tanımı, "özel alandaki" rızaya dayalı seksin ne olarak yorumlandığına bağlı olarak farklılaşmaktadır (Liberty, 1994: 46-47). Çünkü özel ile kamusal alan arasındaki sınırlar hiç bir zaman kesin olarak çizilememiş, bağlamsal olarak spesifik sosyal tanımlara bağlı tanımlar yapılmıştır. Daha açık bir şekilde söylersek, kamusal ile özel alan arasındaki sınır tanımı, eylemde bulunanların "kim" olduğuna, bu aktörlerin sosyal hiyerarşideki yerlerine ve ilişkiye uygulanan politik ve ahlaki yargılara bağlı olarak yapılagelmiştir. Temelci yaklaşımdaki heteroseksüel ayrıcalıklılık durumu, temelci hegemonya devam ettiği sürece göreceli olarak geniş olan heteroseksüel 'özel' alanını gey ve lezbiyenler için de standart alan olarak tanımlar.

Heteroseksüellerin hoşlarına giden özgürlüklerin bir çoğu aslında formel haklar olarak kodlanan haklar değildirler. Örneğin, heteroseksüeller kamusal alanda cinsellikleriyle ilgili hava atabilirler: sansür ya da yasal bir engel olmaksızın sokaklarda birbirlerinin elini tutup, öpüşebilirler. Lezbiyen ve geyler için formel hakların aynı özgürlüğü nasıl getirebileceğini görmek oldukça zordur. Bazı haklar, şiddetten ve tacizden korunma fırsatı sağlıyor olsalar da kamusal alanda cinselliğini ifade etme özgürlüğünü verememektedir. Cinsellik bağlamında özgürlükler, heteroseksüelliğin ayrıcalıklı konumda olduğu cinselliğin sosyal kurgulanışı tarafından belirlenmektedir. Ancak yasal ya da sosyal olan haklardan heteroseksüellerin hoşnut olduğunu düşünmek de bizi yanlış bir yere götürür, bu daha çok 'doğal' hakların sınırlı dağıtımı ile ilgilidir. Ama bir çok durumda da görebileceğimiz gibi, bu haklar genel insan hakları değil, çoğunlukla heteroseksüel haklarıdır.

Heteroseksüel Özgürlük

Haklar üstüne odaklanıldığında geylerin ve lezbiyenlerin marjinalize edilmiş oldukları, ve hakların da gey ve lezbiyenleri kııyıdan merkeze taşıyabileceği söylenebilir. Bu fikir bazı alanlar için doğruluk payı taşımaktadır, ancak diğer alanlarda aynı şeyi söyleyemeyiz çünkü haklar çoğunlukla heteroseksüellerin ayrıcalıklarını pekiştirmektedir. Cinsellik, alttakilerin ve egemenlerin arasındaki ilişkiler sonucunda oluşan sosyal kategoriler temelinde oluşan bir alandır (Rich, 1986; Delphy, 1993; Guillaumin, 1995): geyler ve lezbiyenler, heteroseksüelliğin kurumsallaştırılması nedeniyle baskı altında ve dışarda tutulan bir gruptur. Haklar da bu kurumsallaştırılmanın arenalarından biridir.

Bu anlamda hemen akla kadınlar ve ırksal/ulusal azınlıklar örnekleri gelmektedir. Haklar, farklılıkları çok nadiren ırkların ya da toplumsal cinsiyetlerin sosyal kurgulanışını temel alarak tanır, asıl vurguladığı yön bu farklılıkların içsel karakterleridir. Eşitlik sağlayan haklar farklı ırk gruplarının ya da kadınların, idealize edilmiş soyut yurttaş seviyesine yükseltilmesi için yapılan çabalar olarak okunabilirler. Ancak soyut yurttaş diye bir şey yoktur. Gerçekte olan politik yurttaşlık öncelikle mülk sahibi erkekler için geliştirilmiş, kadınlara bu haklar tanınmadan önce tüm yetişkin erkeklere yaygınlaştırılmıştır. İngiltere'deki etnik azınlıkların birçoğu için ulusal kimlikleri dolayısıyla elde ettikleri politik yurttaşlıkları hâlâ güvenli değildir ve şartlara bağlı bir statü olma özelliğini sürdürmektedir. Halbuki yurttaşlığın kendisinin ırksallaştırılmasına ve toplumsal cinsiyetleştirilmesine ihtiyacımız vardır (Walby, 1994; Phillips, 1993; Young, 1989). Siyah bir kadına, beyaz erkeğin sahip olduğu tüm formel hakları vermek; o kadına, beyaz erkeğin sahip olduğu sosyal ve ekonomik avantajların bağışlandığı anlamına gelmemektedir.

Soyut yurttaşlık haklarının bazı bağlamlarda diğerlerine göre makul amaçlar sunabileceğini de düşünüyorum. Örneğin Liberty grubunun iş alanındaki yasadışı ayrımcılığa karşı yasa tasarısı isteği, hakların adaletsiz işten çıkarmalardan eşit biçimde gey ve lezbiyenleri korumayı sağlamasına bir örnek teşkil etmektedir. Buradaki niyet yine dikkatleri cinsellikten başka tarafa yönlendirmek, cinselliği çalışma alanıyla ilgisiz kılmaktır. Eğer bu yasa yürürlüğe konursa sağlanan hak sadece gey ve lezbiyen olmanın bireysel deneyimlerine işaret edeceği için heteroseksüel ayrıcalığı tehdit etmeyeceğine rağmen, bu hakkın sınırlı ve olumsuz bir şekilde de olsa eşcinselliğin 'farklılığı'nı tanıdığı da öne sürülebilir; çünkü böylelikle eşitsizliği sürdüren sosyal yapının bir parçası olarak gey ve lezbiyenlere karşı ötekilerin tutumlarına dikkat çekilmektedir.

Ancak çalışma alanının bazı sektörlerinde cinsellik önemli bir konu olmaktadır ve bu alanlarda formel eşitliğin sağlanmasına karşı daha güçlü bir direnç vardır: örneğin Britanya devletinin lezbiyenlere ve geylere açık biçimde çalışma yasağı koyduğu ordu sektörü.

Askerler ahlaki ve psikolojik olarak eşcinselliğin eşitsiz biçimde temelci yaklaşımla kurgulanmasına dayandırmaktadırlar görüşlerini. Bu nedenle de geylerin ve lezbiyenlerin görevlerini yapmakta içsel olarak başarısız olacakları ya da kendilerini işlerine veremeyecekleri ve (muhtemelen homofobik olan) çalışma arkadaşları üzerinde potansiyel olarak zararlı etkilere neden olacakları söylenerek bireysel haklar önemsenmez. Bu örnekte eşcinselliğin temelci bir yaklaşımla sapkınlık olarak kurgulanması, insanların tutumlarından ya da kurumsallaşmış ayrımcılıktan daha önemli ve kesin bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Eşcinsellikle ilgili bu fikirlerin özellikle askerlik alanında güçlü olduğunu düşünüyorum; çünkü, askerlik kesin biçimde cinsiyetlerin ayrıldığı yoğun olarak homososyal olan bir kurumdur. Bu eşcinseller için mükemmele yakın bir durumdur ama askerlik geleneksel ataerkillik ağının önemli bir parçası olarak heteroseksüel imajı yansıtan güçlü bir kurumdur.

En önemli problemler, heteroseksüelliğin kurumsallaşmasının merkezde olduğu alanlardaki, özellikle de 'bir aile kurma hakkı'nda, hakların talep edilmesinde ortaya çıkmaktadır. Yerel Yasa'nın 28. bölümünde de görülebileceği gibi tanım olarak aile heteroseksüeldir: geyler ve lezbiyenler sadece "taklit aile ilişkileri" kurabilirler. Çeşitli sosyal politikalar kurumsallaşmış heteroseksüelliği ve bu ailelerdeki erkek egemenliğini pekiştiriyor olsalar da farklı aile biçimleri gittikçe artmakta, yayılmakta ve görünür olmaktadır. Liberty grubu, farklı aileler görüşünü Sivil ve Politik Haklar Uluslararası Sözleşmesinin aile haklarıyla ilgili kısmının gey ve lezbiyenleri de içermesi için tartışmalar yapmaktadır. Ancak Liberty grubunun yaptığı tartışmalar aile biçiminin farklı olabileceği fikrinden çok, geleneksel heteroseksüel ev yaşamını taklit eden en yakın olasılığa dayanıyor gibi görünmektedir. Lezbiyen ve gey topluluklarında yaşam düzenlemeleri, kendilerinin tanımladıkları akrabalık ve aile bağları hakkında bilinenler birçok olasılığın ve farklılığın olabileceğini göstermektedir (Weston, 1991; Weeks, 1996). Bu farklıkları, çeşitlikleri güçlendirecek yollar bulmak yerine, Liberty grubu basit olarak lezbiyenlere ve geylere heteroseksüel ailenin model olacağı hakların verilmesini istemektedir. Liberty'nin lezbiyenlerin ve geylerin taklit (heteroseksüel) ilişkileri kurmalarını sağlayacak hakları savunduğu görülmektedir.

Lezbiyen ve geyler için aynı cinsiyet evliliklerine resmiyet kazandırma kampanyalarında önemli bir artış görünmektedir. Burada beni kaygılandıran şey, lezbiyenlerin ve geylerin evlilikten anladıklarının tam olarak evliliğin heteroseksüel kurgulanışı tarafından belirlenmiyor olsa da evliliği destekleyen kurumların ve yasaların hâlâ ataerkil ve heteroseksüel sözleşmenin güçlü bir şekilde yansıması olmasıdır. Gerçekten hayal gücümüz bu yetersiz birleşme biçiminin ötesinde bir şeyler üretemez mi? Gay Times dergisinin evliliği ele aldığı sayısında (Temmuz, 1996) belirtildiği gibi heteroseksüel evlilik içinde yeralan hakların birçoğunu yasal sözleşmeler ile korumak mümkündür, farklılık -bana göre de tek yararı- bu hakların partnerlerin her biri tarafından spesifik olarak ele alınmasında, tartışılmasında, seçilmesinde yatmaktadır. Belki de bu heteroseksüeller için daha iyi bir model işlevi görecektir. Yasal bir partnerliğin bir parçası olmak ya da dinsel ya da sivil törenle evlenmek durumu sembolik etkisini bir tarafa bırakırsak, sosyal kabul ve eşitlik için derde deva olma işlevini görmeyecektir. Çiftler bir kere resmi kayıtlara girdiklerinde artık onlar için sokakta elele tutuşmak, çocuk sahibi olmak ya da heteroseksüeller için verili olarak kabul edilen diğer şeyler daha kabul edilir olmayacaktır.

Göç etme haklarıyla ilgili olarak Liberty'nin savunduğu bir diğer "evlilik hakkı" da problemlidir, çünkü kim karşılıklı bağlılığın olduğu bir ilişkinin varolduğunu kanıtlayabilir ki? Bu konuda bir yargıya varmak için hangi standartlar kullanılacaktır? Heteroseksüel monogaminin standartları mı? Göç konusunda heteroseksüel evlilik bile adil bir tutum için yeterli olmamaktadır. Batının evlilik kurgusu ve ailesi göç politikaları için turnusol kağıdı işlevi görmektedir. "Gerçek" evliliği belirlemek için gelinen ülke, evlilik türü, akrabalık yapısı ve kültür birarada değerlendirilmektedir. Bu nedenle de bu politikalar ırkçıdırlar, çünkü bu kriterler seçici bir şekilde Batılı olmayan kültürlerden gelen beyaz olmayanlara uygulanmaktadırlar. Karşılıklı olarak bağlı bir ilişkide bir çift olmak, bu bağlılık ve ilişki tanımlanmış olsa da, heteroseksüel çiftler için bile eşit tutumu garanti altına almamaktadır.

Liberty'nin lezbiyenlerin ve geylerin özellikle evlat edinme ya da bakım sağlama biçiminde ebeveynlik haklarını savunmasına da lezbiyen ve gey çiftlerin karşılaştığı zorluklara benzer sorunlar eşlik etmektedir. Liberty, gey topluluğu içindeki çeşitliliği yadsıdığı için çocukların büyütülecekleri şartların çeşitliliğini de yoksaymaktadır. Buradaki problem de hakları, heteroseksüel çiftleri insan hakları için model olarak almakta yatmaktadır. Bu görüş açısı monogamik çift olmanın normalliğini ve arzu edilirliğini öngörmektedir. Bu elbette gey haklarına saygı duyulması ve bu hakları haklılaştırmak için stratejik bir seçim olabilir. Ama bu tavır, stratejik olmanın dışında bir şeyse insan ilişkilerinin modeli olarak kurumsallaşmış heteroseksüelliği almaktadır denebilir.

Özgürlüğün Kötüye Kullanımı

Heteroseksüelliğin egemenliğiyle doldurulmuş olan haklar söylemi bir çok yönden sorunludur. Öncelikle pozitif ve negatif hakları -verilen özgürlükler ve alınan özgürlükler- dengelemek, birbiriyle çelişen negatif haklar problemlere neden oldukları için, demokratik devletlerde oldukça zordur. Klasik liberal argümanda negatif özgürlükler temel olarak görülürler: örneğin, lezbiyenleri ve geyleri ayrımcılıktan ve şiddetten korumak laf edilemeyecek bir durumdur. Ama uygulamada durum böyle değildir. Nefreti kışkırtmaya karşı yasaların uygulamaya geçirilmesi konusunda gösterilen çekingenlik, bu yasalarla ifade etme özgürlüğünün aşındırılabileceği söylenerek meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır (Liberty, 1994). Çünkü ırkçıların ve homofobiklerin ya da bunlar gibilerin haklarına, siyahların, geylerin ve lezbiyenlerin tacizden ve şiddetten korunma haklarına göre öncelik verilmektedir. Bu durum, 'sapkın' cinsel kimlikler düşünüldüğünde, temelinde ahlakçı bir boyutun olduğu cinselliğin temelci bir yaklaşımla kurgulandığı gerçeğini ve doğal olmayanların topluma uyum sağlamaları düşüncesinden yola çıkarak korunmaya da değer olmadıkları görüşünü ortaya koymaktadır.

Geleneksel liberal teori ahlak karşısında özgürlüğe öncelik verir, çünkü özgürlük insan olmak için temel olarak görülürken, ahlak, tarihsel olarak üretilen göreceli spesifik davranış normları olarak görülür. Ancak cinsellik söz konusu olduğunda liberalizm, zorunlu heteroseksüellik kayasının üzerinde başarısızlığa uğrar. Çünkü, pratikte ahlak, özgürlüğü kısıtlamaktadır. Haklar söyleminin temelci yaklaşımı, cinsiyetlerin ve arzunun 'doğal' düzenlenişi olarak heteroseksüelliğin sosyal ve ahlaki ayrıcalığını tanıyan cinselliğin temelci yaklaşımına dayanmaktadır. Bu da özgürlük-ahlak ilişkisinin tam anlamıyla tersine çevrilmesidir. Bu durumda ahlakın sadece davranış normları üretiminden fazla bir şey olduğunu söylememiz ya da bu normların nereden kaynaklandıklarını sormamız gerekir. Açıktır ki normlar, sadece geleneksel tutumların sonuçları değildir, aynı zamanda heteroseksüel ve ataerkil sosyal düzeni meşrulaştıran ideolojinin de bir parçasıdırlar. Liberal teori de, göstermiş olduğum gibi, yapısal eşitsizlikler üzerinde bu nedenlerle durmaz.

Lezbiyenlerin ve geylerin yapması gereken şey bu özgürlüklerin kötüye kullanılması, sözü edilen özgürlüklerdeki heteroseksüelliğin korunması ve yüceltilmesi durumuna son vermeleridir. Sosyal eşitlik için haklar, temel mekanizmalar olabilir, ama verili olan haklar söyleminin demokratik olduğu söylenen devletlerde ayrıcalıklı ahlaki duruşu taşımakta olduğunu da fark etmek gerekir (Kingdom, 1991; Glaser, 1995). Lezbiyenler ve geyler eşitsizlik sorununa haklar elde ederek çözüm bulmaya çalışırlarken, hakların cinselliğin temelci yaklaşımla kurgulanmasına ve cinsel kimliklerin özgürlüğünün ahlak üzerinden tanımlanmasına karşı mücadele ederek başarılı olabilirler. Bu da heteroseksüelliği normatif düzen içindeki kurumsallaşmış yerinden etmek ve bunun yerine farklı değerleri, pratikleri, ve toplulukları tanıyan haklar kavramını koymak ve bu farklılıkların kendilerine ait ahlakı yaratmaları anlamına gelmektedir. Jeffrey Weeks'in de belirttiği gibi lezbiyenler ve geyler, ataerkilliğe ve heteroseksist ahlakçılığa karşı mücadele ederek, bütün ahlakların 'icad edildiklerini', hiçbirinin ne ebedi ne de kültürlerarası geçerliliği olan doğrular olmadıklarını göstermeleri gerekmektedir. Bunun yanısıra lezbiyenler ve geyler kendi sosyal kimliklerini ahlaki bir boyutla kurmak ve yansıtmak zorundadırlar, böylelikle kendilerine özgü haklar ve eşit olanaklar ve muamele gibi daha genel talepler için mücadele edebilirler. Elbette ki bu üzerinde kolayca yürünebilecek bir yol değildir; bu süreç, ahlakın, özgürlüğün, sorumluluğun ve sosyal eşitliğin tekrar tekrar tartışılmasını gerektirir. Bu tartışmaların her biri egemene karşı mücadele anlamına gelmektedir.

Adaletin Kötüye Kullanımı

Sosyal baskıya maruz kalan bir grup olarak lezbiyenler ve geyler, bireyin soyut, evrensel ve temelci bir yaklaşımdan çok sosyal farklılıkları tanıyacak şekilde alternatif olarak formüle edilecek haklar söylemine önemli katkılar yapma olanağına sahiptirler. Örneğin, feminist teorideki grup temsili tartışmaları, lezbiyen ve gey hakları ile temsilinin gelişmesi için oldukça uygun olan tartışmalardır. Çünkü bu alan hâlâ lezbiyenler ve geyler tarafından tartışılmamış, yeterince üstünde durulmamış bir alandır. Elizabeth Kingdom, feminist politikada haklarla ilgili problemleri tartışırken şu sonuca varır: haklar söylemi politik kampanyalara ahlakı sokarken hakların temelci yaklaşımla kavramsallaştırılması yükü, hakları kapasite, yeterlilik ve yeteneklilik ile ifade ederek azaltılabilir. Böylelikle haklar, farklı sosyal grupların hakları kullanmak için ihtiyaç duydukları farklı becerileri ve koşulları göz önünde tutarak kavramsallaştırılabilecektir. Geleneksel komünitarian teorilerde olduğu gibi, kişilerin sosyal yerleri ve görevleriyle ilişkili olan haklara yoğunlaşılmasını beraberinde getirecektir (Glaser, 1995).

Cinsel farklılıkları tanıma düzeyinde hâlâ kesin olmayan konular bulunmaktadır. Hem Jeffrey Weeks'in Invented Moralities (1996) kitabı, hem de Ken Plummers'in Telling Sexual Stories (1995) kitabı çeşitliliğin önemini ve farklı sosyal ve kültürel değerlerin dominant olan normlara eşit olarak kabul edilmesi ve teşvik edilmesini vurgular. Ayrıca her iki kitap da temelci yaklaşıma dayanmayan 'politik kimliklerin' gerekliliğine değinirler ve en azından bu politik kimliklerin stratejik ya da taktik olarak 'gerekli kurgular' olarak algılanmasının zorunluluğu üzerinde dururlar.

Gey ve lezbiyen haklarının farklı olduğu anlaşılmalıdır, çünkü toplumsal cinsiyet, heteroseksüelliği bir norm şeklinde kurgulayarak tanımlamaktadır. Haklar söylemine karşı mücadele etmenin kaçınılmaz sonucu, çoğunluğun kararlar aldığı ve devletin sadece verdiği hakları garanti altına aldığı demokrasi yönteminde değişiklikler yapılması zorunluluğudur. Temel amaç haklar söylemini tekrar kavramsallaştırmak, böylelikle hakların sosyal farklılıkların tanınmasıyla yazılmasını sağlamak ama daha da önemlisi hakların, sosyal eşitliği sağlayan bir mekanizma haline getirilmesi olabilir. Bu girişim önemlidir, çünkü formel haklar yarattıkları ve sürdürdükleri farklılıkları göz önünde tutmaz.

Cinsellik alanında, ahlak ve sosyal adalet sorunlarını içeren normatif politik teori ile açıktan mücadele etmedikçe sosyal eşitliği yakalamanın mümkün olmadığını düşünüyorum. Özgürlük denilen şey cinsellik alanında rasyonel olarak üretilmemektedir, çünkü bir 'doğal'ın ifade edilmesine ya da ahlaki olarak kendiliğinden meşru olan adalete bağlı olmaktan çok, cinselliğin toplum tarafından kurgulanmasına sıkı sıkıya bağlıdır. Adaleti, heteroseksüel bentlerden kurtarmak zorundayız.

Bu konularla ilgili gey ve lezbiyen kuramcıların çalışmaları bulunmaktadır ve her biri de tartışmaya önemli katkılarda bulunmaktadırlar. Normatif teorilerin temel olarak iki endişeleri vardır: devletin rolü ve devletin sosyal eşitliği sağlarken kullanacağı yöntemlerle ilgili sorunlar. Daha önce belirtmiş olduğum gibi, lezbiyen ve geylerin yaşadıkları eşitsizlik, hakların temelci olmayan bir yaklaşımla kavramsallaştırılmasını ve buna ek olarak sosyal adaletin sağlanmasında devletin daha fazla müdahaleci bir rol üstlenmesini öneri olarak önümüze getirmektedir. Bu öneri bizi belki de normatif teorinin komünitarian kanadına yerleştiriyor olsa da bu duruş, cinsel kimlikler ve özgürlüklerin hiyerarşik organizasyonunda koruyucu hakların bireysel yorumlarıyla ve atıflarıyla dengelenebilir. Ancak lezbiyenlerin ve geylerin katılımları devletin ne için olduğu ve amaçlarına nasıl ulaşacağı gibi soruların tartışılmasına yeni argümanlar getirmelidir.

Bu tür bir normatif tartışmaya, politik kültür ve uygulamaları değiştirme amacında ütopik kaldığı için kimileri karşı çıkabilir. Ancak eşcinsellik ile heteroseksüellik arasındaki karşıtlık o kadar köklüdür ki belki de verilen özgürlükler dışında ulaşılabilecek çok az şey vardır. Bu durumda lezbiyenlerin ve geylerin hiçbir zaman baskıdan kurtulmakla ilgili sosyal hareketleri ve radikal akademik kuramcıları unutmamalarını öneririm. Gey politikanın gittiği yönle ilgili tartışmalar yeni değildir, bir çok kuramcı, cinsel politikanın radikallikten uzaklaşma tehlikesinin arttığına ve geleneksel demokratik biçimlerin içine hapsolduklarına dikkat çekmektedir. Makalemde sunmuş olduğum bu problemler ve öneriler bazı arkadaşlarıma çok 'queer' gelebilir, ancak tüm bu argümanların demokrasi, sosyal adalet ve özgürlükle ilgili konularda temel olduğunu düşünüyorum.



Tıklayın: önceki sayfa