anasayfa
< Hayat ve Mücadele < lezbiyenlik ve feminizm
önceki sayfa

Lezbiyenlik ve Feminizm

GÜL / İstanbul

Yaşadığımız bu topraklarda kendine özgü politik, dinsel, cinsel bir akım yaratamamış halkımız ithal ettiğimiz fikir akımları (izmler) tinsel inanışlar çerçevesinde yaşamını sürdürürken elbette küçük, farklı azınlıkların kısık çıkan seslerini duymayacak, hatta onları yok sayacaktır. Bu açıdan, bu derginin önemli bir zemin olduğu kanaatindeyim. Ayrıca burda politik kuram üretmeye çalışarak, mevcut durum üzerinde düşünmek, nasıl değişebileceğini, bunun nasıl gerçekleşebileceğini düşünmenin ilgisizliği ve edilgenliği yok edeceğini düşünüyorum.

Feminizm ve lezbiyenliği birbiri içinde eriyen, birbirini destekleyen iki unsur olarak görüyorum. En azından böyle olması gerekir. Herşeyden önce feminizmi bir cümleyle tanımlamak gerekirse "feminizm; hem kolektif hem de bireysel eylemlere yer veren ve dünyadaki her düzeydeki güç ilişkisini değiştirmeyi amaçlayan bir eylem felsefesidir." Özellikle kadın ve erkek arasındaki güç ilişkilerini, kadının herşeyini sorgulayan bir anlayış olarak görebiliriz. Bu açıdan erkek dünyanın bir eşitlik durumunda zincirlerinden daha fazlasını kaybedecekleri kesindir.

Bunun yanısıra lezbiyenlik, yaşam alanlarını çoğaltabilmesi açısından, feminist bir bakış açısıyla yoğrulduğunda ataerkil heteroseksist dünyaya darbe vurabilecek bir güç olabilir. Çünkü lezbiyenlere ve gaylere yaşama şansı vermeyen, ataerkil-heteroseksist olan bu yapıdır. Lezbiyenler arasında yaşanan bir duygusal arkadaşlığın eğer bir şekilde feminizmle tanışılmadıysa cinsiyetçi-toplumsal roller içine sıkışıp kalmasına neden olan, iki kadın arasında yaşanan bir aşkta bile birini egemen erkek rolüne sokan bu sakat anlayıştır. Bu açıdan lezbiyen kadınların feminizmle tanışıp, kadınlık bilincini geliştirmeleri, ilişkiler içinde ve toplumsal yapı içinde duruşlarını önemli biçimde etkileyeceğini düşünüyorum.

Türkiyeli feminizm 80'li yılların sonuna doğru eylemsel ivmesini yükselttiğinde, adını duyurmaya başladığında, batılı feministler artık mücadelelerini bir noktaya getirmiş, hatta bir durgunluk içine bile girmişlerdi. Bu yönden Türkiye'de 15-20 yıllık bir geçmişi olan feminizmin çoğu konuda eksik kaldığı, kitleselleşemediği aşikar. Özellikle lezbiyenlik konusunda. Türkiyeli feministlerin batılı lezbiyen yazarların kitaplarını okudukları, deneyimlerini gözledikleri bilinen bir gerçek. Bu konuda çok açık olmasalar da (lezbiyenlik onların kendi tercihi, bana yönelmedikçe, aslında yönelirse ne yapacaklarını hep merak etmişimdir!) mantığıyla çok sempatiyle bakmasalar da özellikle bir antipati duymadıklarını düşünüyorum. Zaman zaman bazı platformlarda tartışılsa da feminist-heteroseksüel kadınların bilinçaltında hetero ilişkinin en ideali olduğu görüşünün varolduğunu düşünüyorum (her kesimde olduğu gibi).

Bir feminist kadın arkadaşımın "Gerçi biz kimlerin lezbiyen olduğunu biliyoruz" söylemiyle sanki bu bir açık, sakat noktaymış gibi söylemesi hayli dikkatimi çekmişti. Belki de eksiklik feminist olup lezbiyenliğini açık açık dillendiremeyen kadınlardadır. Eğer feminist hareket içinde bile böyle korkularımız varsa daha gidilecek lezbiyenlik ve feminizm için çok yolumuz var demektir.

Yine de lezbiyen kadınları en iyi anlayacaklar, yaşadığımız bu toplumda mürekkep yalamış, heteroseksüel feminist kadınlar olduğu gerçeğini de kaçırmamak gerekiyor.

Aynı zamanda heteroseksüel kadınlar bilmeliler ki (aslında lezbiyenler de) kadın duyarlılığına sahip bir lezbiyenlik, cinsel yönelimden öte politik tercihlerdir. Politik olmasının en büyük sebebi heteroseksüel ilişkiler zaten nihayetinde politiktir, güç ve hükmetmeye dayanırlar. Ve erkeklerin giremeyeceği tek alan 'lezbiyenlik'tir. Bu açıdan feminist kadınlar ve lezbiyenler, lezbiyenliği düşünürken erkek egemenliğinin bir uzantısı olan ataerkil hetero dünyanın dönüştürülmesinde önemini anlayabilmelidirler.

Bunlardan başka lezbiyen kadınlar arasındaki ilişki biçimine de feminist bir bakış açısıyla değinmek istiyorum. Bunu yapabilmek için ilk önce heteroseksüel kadınların ilişki biçimini değerlendirmek gerekiyor. Hetero kadınlar bugüne kadar belki bundan sonra da genel olarak kendi sorumluluklarını yüklenememe, birey olamama nedeniyle varoluşunu bir erkeğe aşk yoluyla yükleyerek, doğumundan bu yana içselleştirdiği eziklik psikolojisini hükmedilen pozisyonuyla gayet güzel yerine getirir ve buna AŞK der. Aşkta değişmeyen riskler vardır. Birincisi; bağımsızlığını ve denetimini yitirmeniz; ikincisi, sevdiklerimiz bizden sevgilerini esirgeyerek (terk ederek, başka birini severek) bize acı çektirme gücünü vermemizdir. Kadınlar bunu biraz daha fazla abartarak yaşar.

Bu açıdan feminist/lezbiyen kadınların amacı yaşamın her alanında özerklik olduğuna göre, özerklikle uyuşan da arkadaşlık olsa gerekir. Çünkü arkadaşlık iki tarafın gönüllü birlikteliğiyle oluşan, iki insanın da çıkarlarını gözeten akılcı bir ilişkidir. Aşk ise genelde tek tarafta vuku bulur, görelidir, karşıtlıklar içerir ve çoğu zaman akılcı değildir. Bu noktada lezbiyen kadınların arasında yaşanan duygusal beraberlik, arkadaşlıktan ayrı değil; hatta arkadaşlığın önemli bir ifadesi olmalıdır.

Bir lezbiyen kadın, başka bir kadın ile duygusal-erotik ilişkiye geçmeden de çok yakın ve sevgi dolu bir arkadaşlık kurabilir. Ancak iyi bir arkadaş olmadan kadınların sevgili olabilmeleri oldukça zordur. İşte bu ilişki biçiminde kadının rolünü devamlı sorgulaması gerekir. Andrea Dworki'nin belirttiği "Erkeklere özgü saldırgan, rekabetçi, niceliğe önem veren ve sahiplenmeye eğilimli bir cinsel duyarlılığa sahip olmakla ne özgürlük ne adalet yalnızca eşitlik sağlanır".

İlişkilerimizi bu yönden sorgulayıp, kadın bedeniyle bir erkek gibi düşünmenin, ilişkiyi böyle yaşamanın bize hiçbir şey kazandırmayacağını, yalnızca asıllarının kötü bir müsvettesi olacağımızı bunun da bizden çok şey kaybettireceğini görmemiz gerekir. Toplumsal yönüyle ilişkilerimiz bundan dolayı çok önemlidir. Olaylara böyle bakmasını becerebilirsek lezbiyen kadınların feminist duyarlılıkla kendilerini, durumlarını daha iyi analiz edebilecek, sorgulayıp dönüştürebilecek bir noktaya gelmemeleri için hiçbir engel olmadığını düşünüyorum, yalnızca istemek yeterli. Bizi saran bu koşullardan önyargılarla değil, bilgilenip-değiştirerek kurtulabiliriz.

Kaos GL 05/1999 sayı 58



Tıklayın: önceki sayfa