anasayfa
< Hayat ve Mücadele < Kendine önyargılı lezbiyen
önceki sayfa

Kendine önyargılı lezbiyen

Yeşim T. BAŞARAN / ANKARA

Daha önce “lezbiyen”den anladığımın, aklına bir şekilde kadınlar düşmüş kadın, olduğunu anlatmıştım. Bir kadının erkeklerden de hoşlanıyor oluşu, kendine lezbiyen demeyişi, kadınlara ilgisini tanımlayamamış olması, bunların hiçbiri “lezbiyen” tanımımın dışında kalmıyor. Kendim gibi kadınlarla tanışıp, sohbet etmeye başlar hale geldiğim günlerde insanların bazı durumlarda birileri için “ama o biseksüel” demelerini hiç anlayamazdım. Bu cümlenin beni neden rahatsız ettiğini de anlayamazdım. Bu konu uzun süre kafamı kurcaladı. “Ama o biseksüel” olunca ne oluyordu? Kadının erkeklerden hoşlanan yanı, kadınlardan hoşlanan yanını paylaşmasına engel miydi? Erkeklerden de hoşlanan “bizden” değil miydi? Ama kadınlardan da hoşlanıyordu. Bizi “biz” yapan kadınlardan hoşlanmamız değil miydi? Kadınlara ilgisini yorumlayamamışsa ve belki de hayatı boyunca yorumlayamayacaksa “bizden” değil miydi? Bizi “biz” yapan kadınlara olan ilgimizi yorumlayamadığımız zamanlar değil miydi?

“Lezbiyen”i tanımlarken, bir kadının, içini nasıl doldurursa doldursun kendine lezbiyen demesini mi bekleyeceğiz? O zaman “lezbiyenlik” üzerine politika yaparken bireysel zamanlar hakkında yanlışa düşeriz. Politika yapma biçimim, kadının lezbiyenliğini kabullenmesinin, benimsemesinin önündeki engelin heteroseksizm olduğunu da kapsıyorsa, şimdiki zamanda kendine lezbiyen demediği halde hayatı heteroseksizmden doğrudan etkilenen kadına “lezbiyen” diyorum.

İnsanlar ötekiyi veya öteki zannettiği şeyi anlamaya çalışırken kafaları çok ilginç çalışıyor. Metalciler civcivleri ezen gaddar adamlardır, aleviler mum söndürme törenleri yaparlar, yahudiler zengin ve de hırsızdırlar, siyahlar aptaldır, sarışın kadınlar daha aptaldır, eşcinsel erkekler çocuk tacizcisidir, eşcinsel kadınlar kadın tacizcisidir... Ötekinin tuvalete gidebileceği, bir kafede senin çay içtiğin fincandan içmiş olabileceği, işyerinde oda arkadaşın olabileceği, bahar geldiğinde seninle aynı coşkuları hissedebileceği insanın aklına gelmez. Çünkü aklın kendin dışındaki gerçekleri anlayabilmesi için fazla çalışması gerekir. Ama etraftaki bozuk ideolojiler bu mekanizmanın çalışmasını engellerler. Bu nedenle, dünya tarihinde ötekiyle empati kurmayı başarmak, dünyanın yuvarlak olduğunun anlaşılmasından bu yana sen gündüzü yaşarken diğerlerinin uyuduğunu düşünmekle sınırlı genelde.

Kendini benimsemekte zorluk çeken lezbiyenin önündeki engellerden biri, etrafında kendisine benzediğini düşünebileceği örnekler görmemesi. Bir kadınla bir kadının nasıl sevgili olabileceğini tahayyül edememesi. Zaten aşk, seks birlikteliklerinde erkeklere avcı, kadınlara av olma görevi düştüğü için, lezbiyen av olması öğretilen bir dünyada nasıl lezbiyen olabileceğini bilemez, hele ki erkeklerin avcılıklarından bıkmışsa. Çünkü aşk nesnesi kadın olan bir hayalde heteroseksist toplumun izin verdiği, öğrettiği kadının avlanması gerektiğidir. Lezbiyen, kadına erkek bakışıyla, kendi bakmak istediği bakış arasında sıkışır, işin içinden çıkmak kolay değildir. Kendini henüz benimsememiş olduğu için hâlâ kendisine öteki olan lezbiyen onun için avcıdır, kendisiyle öteki olduğunu zannettiği lezbiyen arasında özdeşlik kuramadığından, lezbiyen olması gerektiği haline kendisini bir tutamadığından lezbiyenliğini kabullenemez. Zaten burdaki bakış, ötekinin kendi içinde “aynı” olduğunu zannetme hatasıdır ki, bu hata ötekine dair hep yapılır; dünyanın karanlık yüzünde sabahlayanların da olabileceği aklımıza sonradan gelir, ya da hiç gelmez.

Lezbiyen, kendinde heteroseksüel olmayan yanı keşfettiği zaman, içinde öğretilenlerden ve beklentilerden farklı hislerin olduğunu farkeder, ama “eşcinsellerin de yaşama hakkı olduğunu” düşünen biri de olsa, kendini o ötekinin içinde nasıl tanımlayacağını bilemez. Aşk, seks birlikteliklerinde erkeklere seven, kadınlara da sevilen olmak öğretilir. Lezbiyen, kendi fizyolojisi içinde bir kadını sevmenin yollarının nasıl olduğunu bilemedikçe, kadına ilgisini kendine açıklayamaz. Lezbiyen cinselliği yok gibidir. Kadına kendi bedeni günahtır. Kadın bedeni üzerinde dolaşmasına izin verilen, onu menisiyle kirleten erkek elidir. Birbirini seven iki kadın düşleyebilmek, bunu erkek dünyanın atıklarından bağımsız yapabilmek yaratıcılık, özgüven, özbenimseme ister. Lezbiyen, bu dünyada yalnızdır, yol göstereni yoktur. Lezbiyen kendini benimsediği ölçüde hayallerinde özgürleşir, hayallerinde özgürleştiği ölçüde kendini benimser. Özbenimseme onun için öteki biçiminde konumlanan “lezbiyen”lerin ötekilikten çıkmasını gerektirir.

Henüz kendini benimseyememiş lezbiyen, bir yandan lezbiyenlerle tanışmak isterken bir yandan da bundan ürker. Ne de olsa, aslında her an etrafında olduğunu bilmediği öteki ile karşılaşma anı lezbiyenin o ana kadarki hayatından kopuştur. Kafasındakileri benzerleriyle paylaşmak isterken, içten içe ötekine dair merak taşırken, bir yandan da “öteki ötekidir” işte. Öteki lezbiyendir, ama kendisi değil. Benzerleriyle tanışan lezbiyenler, genelde lezbiyenlerin öteki olduğunu zannetmekten vaz-geçerler. Benzerleriyle birlikte olmak, kimseyle pay-laşamadığı şeyleri başkalarından kendi hayatlarına dair dinlemek, hissettiği bir çok şeyi tek başına uydurmadığını görmek, lezbiyeni güçlü kılar. Tek başına yaşadıklarını her anlamda öznel zannettiği zamanlarda, lezbiyenin kendini dünyaya karşı sa-vunabileceğini hissetmesi güçtür. Lezbiyenin ken-dine önyargısının yıkılması için, önce kendini öteki yapması, öteki ile iletişime geçmesi gerekmektedir. Kendine öğretilen dünyadan ne kadar çok uzak-laşırsa kendi benimseyebileceği dünyayı kurması o kadar olasıdır. Biz birbirimizle tanışıp arkadaş ol-dukça birbirimize yaptığımız budur, beraberce is-tediğimiz dünyanın hayalini kurmak, beklentilerimizi belirlemek ve bunun için çaba sarfetmek.

Kaos GL, 04/1999 sayı 56



Tıklayın: önceki sayfa