anasayfa Eşcinsellik ve Tekâmül
< Şark-İslâm Klasiklerinde Eşcinsel...
< Aşk Tanrıya Ortak Koşmaktır
önceki sayfa

Şark-İslâm Klasiklerinde Eşcinsel Kültür

V. Aşk Tanrıya Ortak Koşmaktır

Zekeriya Gün
(zek@gay.com)

ÖYKÜ METNİ1

"Uzun boylu, ay yüzlü bir delikanlı vardı. Onun sevgisiyle bütün âlem, yolunu yitirmişti.

Sanat olarak bez yıkamayı seçmişti kendine; işi gücü de dilberlikti. Zırha benzeyen halka halka saçlarını dağıttı mı, bez yıkarken bir kumandan kesilirdi. İş önlüğünü beline bağladı mı, su içinden ateş salardı âleme. Kumaşı su içinde taşa saldı mı, âşıklar, libaslarını yırtarlardı.

Bütün âşıklar, onun havasına kapılmıştı: Hepsi de bir uğurdan onun bez yıkadığı taşın altına döşenmişlerdi sanki. Bir ihtiyar da âşık oldu ona; aşkından pergel gibi başı dönmeye başladı. O gence öylesine tutuldu ki tecrübeli, pîr aklı, deliliğin ta kendisi kesildi. Yüzünün aşkıyla beli iki kat oldu; gönlü, bela denizinin girdabı haline geldi. Sonunda kendisini ona vakfetti; her işi onun için, onun adına, hem de iyice yapmadaydı; işi gücü oydu artık. Bir gün yüzünü görmese gönlünün ateşiyle tâkati kalmazdı. Her gün ücretle iş yapar, kazancını tutar, ona teslîm ederdi. Eline ne geçerse o gümüş bedenliye götürür, sarhoşça ona verirdi.

Günün birinde genç, o ihtiyara dedi ki:

"Her ân yanışın biraz daha artmada. Fakat bu suretle işin düzene girmez; ben çok altın isterim. Seninse fazla altın bulmana imkân yok. Bu yüzden gönlüm paramparça olmada."

İhtiyar ağzını açıp dedi ki:

"Sevgili, bir avuç ilikten, deriden başka elimde bir şey yok benim. Beni sat, elde ettiğin altını al git; sen hoş ol da bu bir şeyden haberi olmayan çaresizi düşünme."

Genç o ihtiyarı derhal Mısır'a götürdü. Orda çarşıya bir kürsü kurmuşlardı. Âdetti, orda satıcının, üstüne oturması için bir kürsü koyarlardı. Delikanlı o kürsüye oturdu; ihtiyar da orda ayakta durdu.

O Âşık İhtiyar, ne tuhaf şey ki "O anda duyduğum lezzeti asla unutamam" dedi.

Bir adam gelip gence; "Şu ayakta duran İhtiyar senin kulun mu?" dedi.

Genç, kürsüden cevap verdi; "Evet" dedi, "O benim kulumdur, ne diye soruyorsun?"

Bundan daha ileri hangi nimet vardır, hangi nimeti daha üstün tutabilirsin ki Tanrı'n sana kulum desin.

Sen yüzlerce canla Tanrı'ya kul olursan, o zaman Tanrı aşkıyla gönlün dirilir.

Meğer Mısır'da bir adam ölmüş; oğlu da babasının öldüğü gün mezarının üstünde bir köle azat etmeyi ahdetmişti; o ihtiyarı satın alıp parasını gence verdi.

Onu babasının mezarına götürüp azat etti; birçok da altın vererek gönlünü şad eyledi.

"Dilersen" dedi, "Burada kal; burada malın da eksilmez. Yok, istemezsen, o eski efendini arzularsan var git; çünkü hem hürsün, hem kendi kendinin padişahısın artık."

İhtiyar ise gencin bulunduğu yere yönelip koştu; gene, gönlünü alana gönlünü teslim etti. Bir an bile yanından ayrılmadı; dünyayı onun yüzüyle apaydın gördü. Aşktaki doğrulukla ün aldı. O, muradına eriştikçe kendisi de bütün muradına ermedeydi.

***

Âşıklıkta doğru olmazsan ancak kendine âşık olmuş olursun.

Sevgilinin aşkındaki kemal, öyle olmalı ki bütün ömrünce inciler saçsan gene sevgiline ait sırı, ancak halin söylemeli. Kendini her an yeni baştan aşka başlamış, yeni baştan âşık olmuş sanmalısın."

TAHLİL

ÖYKÜ KİŞİLERİ

Delikanlı: Uzun boylu, ay yüzlü, gümüş bedenli bir oğlan. Mesleği "bez yıkayıcılığı"dır.

Yaşlı Âşık: Delikanlı'ya âşık olan ve onun aşkıyla yanıp tutuşan ihtiyar bir adam.

Müşteri: Yaşlı Âşık'ı satın kalıp sonra onu azat eden kişi.

DEĞERLENDİRME

a) Metnin Özellikleri:

Öykünün yer aldığı İlâhinâme, Ferideddin-i Attar2 tarafından yazılmış tasavvufî, manzum bir öykü kitabıdır. 261 öyküden oluşur. Kitabı iki cilt halinde Farsçadan Türkçeye çeviren Abdülbaki Gölpınarlı'nın da belirttiği gibi bu öykülerden 19 tanesinde "Yunanî aşk" görülmektedir. Gölpınarlı'nın Yunanî aşk dediği şey, eşcinsel aşktır. Çeviren, bu hususu belirttikten sonra; "Ancak bu aşkta şehvet ve tatmin hiç yoktur"3 demektedir. Bu doğrudur, fakat eksik bir ifadedir. Bu öykülerde elbette porno sahneler yer almaz. Ancak genç oğlanların dış görünüşleri olabildiğince ayrıntılı bir şekilde betimlenir ve bu da okuyucunun eşcinsel beğenisine hitap eder.

b) Eşcinsel Tasvir:

Öyküde homoerotik bir şekilde tasvir edilen oğlan, son derece yakışıklı (Uzun boylu, ay yüzlü ve gümüş bedenli) bir delikanlıdır. Saçları iç içe halkalar halindeki bir zırha benzetilmiştir, dolayısıyla buradan kıvırcık ve siyah saçlı olduğunu anlıyoruz.

O kadar cazibelidir ki, onun sevgisiyle bütün âlem "yolunu yitirmiş"tir. Delikanlı bir yandan "dilber" sıfatıyla anılırken öte yandan zırha benzeyen saçlarıyla bez yıkarken adeta bir "kumandan" kesildiği, suyla uğraşmasına rağmen etrafına ateş saldığı vurgulanır. Zırh ve kumandan gibi askerliğe ait unsurlar, Delikanlı'nın kahredici güzelliğini daha kuvvetle duyurmak için kullanılmıştır. Daha açıkçası o, tam bir erkek güzelidir; "aktif" bir "fucker"dır. Bütün âşıklar onun havasına kapılmış ve onun bez yıkadığı taşın altına döşenmişlerdir.

c) Eşcinsel Aşkın Göstergeleri:

Öyküde eşcinsel aşk, herhangi bir çekince duyulmadan vurgulanmaktadır. Yukarıdaki şekilde betimlenen Delikanlı'ya tüm erkekler âşıktırlar. Nitekim öykünün diğer kahramanı Yaşlı Âşık da onun aşkından "pergel gibi başı dönen"lerdendir. Yaşlı Âşık'ın başı dönmekle kalmaz, davranışları normallik sınırlarını iyice aşar ve dışarıdan bakıldığında delilik olarak nitelendirilebilecek davranışlar gösterir. Yaşlı Âşık, artık sevgilisinin güzel yüzünden başka bir şey düşünememektedir. Kendisini ona vakfetmiştir; onu bir gün görmese hastalanmaktadır. Üstelik ücret karşılığı çalışmakta ve kazandığı parayı da yakışıklı Delikanlı'ya teslim etmektedir.

Fakat Delikanlı gaddardır. Yaşlı Âşık'ın etrafında pervane olmasını ve getirdiği altınları yeterli bulmaz; daha çok altın ister. Peki Yaşlı Âşık bunu nasıl bulacaktır?

Meseleyi Yaşlı Âşık'ın güçlü aşk duyguları halleder: Kendisini köle olarak satmasını ve parasını almasını teklif eder Delikanlı'ya. Önemli olan sevgilisinin hoşnut olmasıdır; bu yüzden kendisini düşünmemesini ister.

İşte burada aşkın yüceliği bütün parlaklığıyla ortaya çıkmaktadır. Adamın Delikanlı'ya aşkı o derece güçlüdür ki, onun uğrunda özgürlüğünün kaybedip köle olmayı bile göze alabilmektedir. Böylece aşkın eşcinsel karakterli de olsa yüce bir duygu olduğu vurgulanmış olur. Attar da, Camî ve diğer birçok sufi gibi aşkın eşcinsel veya heteroseksüel karakterine takılıp kalmaz. Önemli olan aşkın olgunlaştırıcılığı ve erdiriciliğidir.

Şüphesiz mistik bir yaklaşımdır bu . Tüm sufilerin mecazî aşka, ilahî aşkın bir basamağı gözüyle baktıklarını yazı dizimizin daha önce ki bölümlerinde vurgulamıştık.

Öyküdeki mistisizm bununla kalmaz. Delikanlı Yaşlı Âşık'ı Mısır'a götürür ve orda köle pazarında satışa çıkarır. Yaşlı Âşık bu pozisyonu esnasında duyduğu lezzeti hayatı boyunca asla duymamıştır. İşte tam o anda bir müşteri gelir ve Delikanlı'ya; "Şu ayaktaki ihtiyar senin kulun mu?" diye sorar.

Delikanlı olumlu yanıt verir.

Attar'ın bu olayı değerlendirişi son derece ilginçtir. Bu değerlendirmeye göre, Delikanlı'nın Yaşlı Âşık'ı "Kulum" diye nitelemesinden daha ileri bir nimet olamaz. Çünkü Tanrı kabul edilen varlığın, insana böyle hitap etmesinden daha üstün ve haz verici bir şey olamaz.

Burada İslam dininin "tevhit" anlayışı tasavvufî yorumuyla gündeme gelir. Aslında bir insanın diğer bir insana (Öyküde bir erkeğin diğer erkeğe) duyduğu güçlü sevgi, Tanrı'ya ortak koşmaktır ve dolayısıyla tevhit inancına zıttır. Âşığın tanrısı, sevdiği/âşık olduğu insan olmaktadır çünkü. Fakat bu durum öyküde eşcinsel aşk baz alınarak aşkın gücünü vurgulamak için gereklidir.

Öykü burada bitmez. Müşteri, Yaşlı Âşık'ı azat edip sevabını ölen babasına bağışlamak için satın almıştır. Dolayısıyla onu özgürlüğüne kavuşturur ve ayrıca bol miktarda altınla da ödüllendirir. Özgürlüğüne kavuşan Yaşlı Âşık ise sevgilisi Delikanlı'ya koşar; tekrar gönlünün ve özgürlüğünü ona teslim eder. Bu sadakatıyla da devamlı sevgilisinin yanında kalma nimetine erişir.

d) Kıssadan Hisse:

Öykünün son bölümünde bu öyküden çıkarılacak mistik anafikir açık bir şekilde vurgulanır: Aşkta sadakat şarttır. Aşk kayıtsız-şartsız bağlılık ister. Bir çeşit kulluktur bu; Tanrı'ya ortak koşmaktır.


1Ferideddin-i Attar, İlâhinâme II, Çeviri: Abdülbaki Gölpınarlı, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 1996, s. 55-58.
2Feriddeddin-i Attar (1142-1220): İranlı sufi şair ve düşünürdür. Mantıku't-Tayr, Pendnâme ve Tezkiretü'l Evliya adlı yapıtları Türkçeye çevrilmiştir. (AnaBritannica-II, Ana Yayıncılık, İstanbul, 1992, s. 543a)
3Abdülbaki Gölpınarlı, "Önsöz," İlâhinâme, I, MEB Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 1992, s. XII.

Giriş I. Öyküler II. Mevâid'de eşcinsel kültür III. Şeker Dudaklı Ay Yanaklı Oğlan Öyküsü IV. Nâima Tarihi’nden Eşcinsel Bir Anekdot
V. Aşk Tanrıya Ortak Koşmaktır VI. "ÜZÜMCÜK" Diye Bir Şey Var... VII. Leyla ile Leyla VIII. Eşcinsel Aşk Zinciri IX. Nedim'in "Serv-i Revan"ı


Tıklayın: önceki sayfa